Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
BDDK ve TCMB’nin döviz piyasalarında uyguladığı müdahaleler 2024 ve 2025’te dolar fiyatını yapay olarak ucuzlattı; TÜFE ile dolar enflasyonu arasındaki makas iki yılda neredeyse yirmi (19,7) puan açılmıştı. Bu makas, yabancı sermaye (özellikle “carry trade” izleyen portföy) girişlerinin etkisi altındadır. 2026-2029 döneminin son üç yılında da dolar fiyatı TÜFE’nin altında seyretmiş; ama 2026’da öngörülen istisnaî (%30’luk) bir sıçrama nedeniyle dönem ortalamasını tersine çevirmiştir.
Tabloda kapsanan altı yılın beşinde doların ucuzlaması sonunda dış açık oranı 0,6 puan (%0,8 → %1,4) artıyor. Bu sonucu büyüme göstergeleriyle karşılaştırırsak, Türkiye beklenmeyen bir “terslik” sergileyecektir: Ekonomi durgunlaşırken dış denge bozulmaktadır.
Son olarak IMF öngörülerinde yer alan tek toplumsal refah göstergesine, dar anlamlı işsizlik oranına bakalım. 2024-2029 arasında bu oran 0.4 puan artacak, 2029’da %9,1’e yerleşecektir (son satır). Daha anlamlı işsizlik göstergesi olan, faal nüfusun işgücü piyasasından kopma olgusunu gözleyelim. TÜİK bu olguyu atıl işgücü oranı olarak hesaplamakta, yayımlamaktadır.
TÜİK istatistiklerine göre Ocak-Mart 2025 ortalaması olarak atıl işgücü oranı %18,9, dar anlamda işsizlik oranı %8,6’dır. İki gösterge arasındaki katsayıyı (2,2) IMF’nin 2029’daki işsizlik oranı öngörüsü olan %9,1’e uygulayın: Dört yıl sonra Türkiye’de atıl işgücü faal nüfusun yüzde 20’sine ulaşacaktır.