Çevreye karşı işlenen suçların bir bedelinin olması, iklim krizine neden olan birçok problemin hafiflemesini sağlayabilir mi, tartışılır, ancak kirletici öder ilkesi şirketleri daha temiz teknolojilere yatırım yapmaya teşvik edebilir.
Çevre hukuku konusunda çalışan ekonomistler, son dönemde sera gazı emisyonlarını ele alırken iklim politikasındaki “kirletici öder” ilkesi üzerinde duruyor. Bu ilke, kirleticilerin iklim krizi ve hava kirliliği üzerindeki etkilerinden finansal olarak sorumlu olmalarını sağlamak için karbon vergileri ve emisyon ticareti planları gibi mekanizmaları kullanan bir karbon fiyatlandırmasına dayanıyor.
Kirletici öder ilkesi nasıl işliyor?
Kirletici öder ilkesi; kirletici faaliyetlerin maliyetlerinin, kirliliğin sonuçlarından etkilenen birey ve topluluklar yerine buna neden olanlar tarafından karşılanması olarak tanımlanıyor. Örneğin bu ilkeye göre operasyonları sırasında petrolü bir deniz ekosistemine boşaltan şirketin, petrol sızıntısını temizleme ve ekolojik etkisini azaltma sorumluluğunu üstlenmesi anlamına geliyor.
Bu ilkeye göre, kirliliğin maliyetinin topluma ödetilmesi adaletsiz görülüyor ve bunun yerine, çevresel zarardan sorumlu tarafların hasarı hafifletecek ve düzeltecek eylemlerde bulunması gerektiği savunuluyor.
Kirletici öder, Birleşmiş Milletler’in 1992 Rio Deklarasyonu’nda resmi olarak belirtilen, küresel sürdürülebilir kalkınmaya rehberlik etmeyi amaçlayan geniş ilkeler setinin bir birleşeni. Bu ilke, endüstriyel hava kirliliğinden habitat kaybına bağlı ormansızlaşmaya ve iklim krizine sebep olan sera gazlarının salımına kadar pek çok çevresel zorluk için hayata geçirilebilir. Yani çevresel zarar gerçekleşmeden bunu önlemek ve kaçınılmaz şekilde verilecek çevresel zararı hesaplayıp bu masrafları karşılamak için de kullanılabiliyor.
Dünyada birçok farklı uygulama örneği bulunuyor
Dünyada birçok kirletici öder vakası bulunuyor. Kaliforniya’daki Homestake Madencilik Şirketi’nin Mariano Gölü ve Smith Gölü’ne verdiği zarar ve Hindistan’ın 1928 Hava Kirliliğini Önleme ve Kirliliğin Kontrolü Yasası bu ilkenin uygulanmasına örnek.
“Homestake Minning Company of California vs Mariano Lake and Smith” davası, su kaynaklarının madencilik faaliyetleri nedeniyle kirletilmesini içeriyordu. Şirket hem Mariano Gölü’ne hem de Smith Gölü’ne sızan ve Navajo Ulusu topraklarında çevresel hasar yaratan kirleticiler nedeniyle, yasal işlemle karşı karşıya kaldı. Kirletici öder ilkesi sayesinde; şirket temizlik ve yeniden düzenleme faaliyetlerinden finansal olarak sorumlu tutuldu.
Hindistan’da ise hükümetin çıkardığı 1928 Hava Kirliliğini Önleme ve Kirliliğin Kontrolü Yasası’yla, Hindistan’ın hızla sanayileşen şehir merkezlerindeki hava
kirliliği endişeleri ele alındı. Yasada bulunan kirletici öder ilkesiyle, emisyon standartlarına uymayan endüstriler, para cezalarıyla karşı karşıya kaldı.
Kirletici öder ilkesi emisyon azaltımını teşvik edebilir
Kirletici öder ilkesi, iklim krizi gibi çevresel sorunları ele almak için önemli bir mekanizmayı temsil ediyor. Kirleticileri neden oldukları çevresel zarardan sorumlu tutarak, emisyonları etkili bir şekilde azaltma ve daha temiz teknolojilere yatırım yapmak için ekonomik teşvikler sağlıyor.
Tüm bu gelişmelere rağmen, kirletici öder ilkesinin etkinliği ve uygulanması yönündeki şüpheler devam ediyor. Emisyon ticaret planları gibi mekanizmaların ekonomik ve politik olarak popüler olmasına, giderek daha fazla uygulanmasına rağmen sera gazı emisyonları hala artıyor.
Ayrıca kapitalist çevrelerin, eşitsizlik ve çevresel adalet gibi sistemik sorunları yeterince ele alıp almadığı da tartışılıyor.
Yine de kirletici öder ilkesinin geliştirilmesi ve mekanizmaların tam potansiyelinden yararlanılabilecek bir hale getirilmesi geleceğin dünyası için iyi bir adım olabilir.