
H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Tiyatro
insanatinart@gmail.com
Siz onu Edith diye bilirsiniz. Edith Piaf.
Hani şu sahnede hep siyah elbiseler giyen yarı Faslı yarı İtalyan fakat Fransa’nın sembolü olan küçük kadın…
Kalabalıkların genel geçer ahlâkına direnen sokak şarkıcısı… Alabildiğine aşk için yaşayan, dünyanın büyük iki savaşını kısacık ömrüne sığdıran, Pigalle kaldırımlarından Olimpia sahnesine uzanan, ışıklar içinde sanıldığı halde gölgelerin hüznünde mutluluğu yaşayan ve kendisinin de söylediği gibi ‘erken ölmeye’ kurgulanmış bir hayatın kahramanı…
Önceki akşam Kenter Tiyatrosu’unda onun hayatını anlatan müzikalin, geri dönüşünü izledik.
Tülay Günal ve Altıdan Sonra Tiyatro, Yiğit Sertdemir’in yönettiği ‘Kaldırım Serçesi’ müzikalini muhteşem bir yorumla tekrar tiyatro seyircisiyle buluşturdular.
Başar Sabuncu’nun metni 1980 darbesinin karanlığında, Gülriz Sururi ve olağanüstü bir ekibin sahnede yarattığı aydınlıkla, üzerimize yığılan füme rengi bulutları biraz olsun dağıtmıştı.
Sonra bir daha kimse kolay kolay tekrar oynamaya cesaret edememişti.
Tülay Günal’ın aklına iyi ki düşmüş Edith Piaf’ı yeniden oynamak.
Edith Piaf’ın hayatı yalnızca efsane bir şarkıcının hüzünlü ve sevinçli öyküsü değil. Şansonların müzik tarihine bir daha unutulmamak üzere yazılması… Sanatın toplumsal ve ekonomik katmanların ötesinde bir gücü olduğunun kanıtı… Kendi hayatını yaşayabilme cesaretinin göstergesi… Yerleşik, ikiyüzlü insan davranışlarının parçalanması…
Tülay Günal sahnede Piaf’ın 48 yılını öyle anlamlı bir şekilde yansıtıyor ki… Oyun ilerledikçe Piaf’ın adım adım yıpranmışlığı, yaşadığı kazanın bıraktığı omuriliği rahatsızlığı, alkol ve morfinin etkisiyle hızla eskiyen bedeni Tülay Günal’ın usta oyunculuğuyla görsel olarak seyirciye ulaşıyor.
Başta deneyimli oyuncu Levent Yılmaz ve bütün ekip; sahnedeki canlı orkestra dahil, iki perde ve yaklaşık üç saat süren oyunda, Cem Yılmazer’in ışık tasarımı altında büyüdükçe büyüyorlar. Sonunda bütün seyircilerin ayakta alkışladığı bir yapıt çıkıyor ortaya…
Tabii bu oyunu Kenter Tiyatrosu’nda balkona kadar tıka basa dolu salonda izlemek de ayrı bir mutluluk.
Piaf’ın cenazesinde Katolik kilisesi bir dini tören yapmayı reddetmişti. Ancak gömüldüğü Pére Lachaise mezarlığına giden yollar insan almıyordu. Ölümünden 50 yıl sonra yapıldı dini töreni… Hayat yıllar geçince mi affediyordu günahkârları? Piaf için bütün günahlar bir çift mavi gözle başlıyor, yeni bir şarkıyla son buluyordu. Sona eren bir aşkın sokaklarda parçalanıp dağılması gibiydi bütün şansonları, o kadar içten ve duygulu, o kadar hayattan ve gerçek. Bu nedenle en aristokrat zenginlerden işçi mahallelerine kadar, bütün Fransa’nın hayranlığını kazanmıştı.
Ve Edith Piaf yıllar önce Paris halkına Eiffel’in balkonundan seslendiği gibi sahneden bize tekrar sesleniyor; “Non, je ne regrette rien”, “hiçbir şeyden pişman değilim!”
Biz bu şansonu oyunun ilk versiyonunda Gülriz Sururi’nin yazdığı sözlerle sevmiştik. “Hiç, hiç mi hiç / pişman olmadım hiç / aldattım, aldandım, yaşadım / bu benim hayatım!”
Kaçımız hayatlarımıza Edith kadar sahip çıkabiliyoruz?
Oyunun dekorları son derece işlevsel; bir yanda gece kulüplerinin neonlu dünyası, diğer yanda sokaklar, beri yandan işgal Paris’i göz yormayan bir sahne trafiği içinde gerçekleşiyor. Bütün oyuncuların canlandırdıkları farklı karakterler arasındaki geçişleri de yumuşak, sahici… Bu anlamıyla
dramatik yapının içinde kaybolmadan oyunu izlemenin keyfine varıyorsunuz. Her biri ayrı ayrı alkışı hak ediyor.
Eğer Edith’i arıyorsanız, Edith Giovanne Gassion olarak bulamazsınız! Mezarının üzerinde ‘Madame Lamboukas’ yazıyor. Son kocasının soyadı. Hemen altındaysa onu ilk keşfeden gece kulübü sahibi Louise Leplee’nin taktığı Piaf ismini görebilirsiniz…
Annesi sokak şarkıcısı, babası akrobat ve İstanbul’un işgalinde bir Fransız askeri, babaannesi genelev işletmecisidir. O, Yves Montand’a şarkı söylemeyi öğreten küçük kadındır. Leplee öldürüldüğünde cinayetle suçlanan, menajeri Raymond Asso sayesinde sorgudan kurtulan, Raymond’un kahverengi gözlerine, mavi olduğuna inanarak aşık olan kaldırım serçesidir. Kahraman bir kadındır, çünkü her aşkın bedelini bir şarkıyla ödemiştir. Anlaşma buydu belki de! Tanrı ona olağanüstü şarkılar vermiş fakat aşklarını her defasında elinden almıştı…
Başarılı bir sanatçı değildi Edith Piaf, bir efsaneydi! Ve her efsane gibi gerçeğin ve söylencenin birbirine karıştığı mitolojik bir yaşam öyküsünü taşıdı.
Belki işgal Parisi’nde gerçekten Nazilere yakın durmuştu, belki de söylendiği gibi ünlü Fransız Yeraltı Direniş’ine yardım etmek için casusluk yapmıştı. Belki sekiz yaşına kadar kördü, belki de hiç kör olmamıştı. Bir hastanede ya da bir kaldırımda doğmuştu… Ne fark eder?
Tiyatro festivali için hazırlanan ‘Kaldırım Serçesi’, uzun süredir güçlü bir müzikal özlemi çeken tiyatro severleri hem tatmin etmeye hem de büyülemeye hazır.
Gülriz Sururi’ye, Başar Sabuncu’ya ve Yılmaz Zafer’in gencecik günlerine ışıklı alkışlar göndererek…