KADRİ GÜRSEL
Adına ne derseniz deyin. İster ‘terör sorunu’, ister ‘PKK sorunu…’ Ben ‘Kürt sorunu’ diyorum.
Hepimiz, güncel bağlamda aynı durumu işaret ettiğimizin farkındayız.
Şimdi nesnel manada bir ‘iç savaş durumu’ yaşanıyor ülkede. İlçe ve mahallelerin tank ve toplarla yerle bir edildiği, yüz binlerce sivilin göçe zorlandığı, silahlı ve silahsız yüzlerce ve hatta binlerce insanın öldürüldüğü bir çatışma, sözcüğün tanımı itibariyle savaş durumunu işaret eder.
Rejim bu savaşta ‘sonuna kadar gitmek’ten söz ediyor. Bundan kastettikleri sanırım ‘PKK’yı bitirene kadar’ savaşı sürdürmek.
İktidarın eldeki bütün imkanlarını kullanarak bu hedefe ulaşması teknik bakımdan mümkün. Güvenlik güçlerinin kağıt üzerindeki kapasitesi buna müsait görünüyor.
O halde, sonuna kadar gidilince oluşacak manzarayı gözümüzde canlandırmayı deneyelim.
Savaşın başlangıcından bu yana geçen sekiz ayda ortaya çıkan felaket tablosunu ölçü olarak alıp bunu beşle, onla çarpmak bize yardımcı olabilir:
Toplam ölü sayısı binler ve hatta on binlerle ifade edilir olacak.
Sadece Sur, Cizre, Silopi ve Şırnak değil, Kürt çoğunluklu daha birçok il ve ilçe Suriye’yi andırır biçimde harabeye dönecek.
Yerinden yurdundan edilmiş sivillerin sayısı milyonu geçecek, Suriye’nin yanı sıra bu kez Türkiye’den de Avrupa’ya doğru mülteci akını başlayacak.
Bütün bulguların fail olarak PKK’yı gösterdiği 13 Mart Ankara katliamına benzer terör saldırıları diğer şehirlerde de meydana gelecek.
Artan gerilimin sonucunda ülkenin batısında bir Türk-Kürt çatışması muhtemelen patlak verecek.
Turizm neredeyse tamamen bitecek, Türkiye’den dışarıya doğru sermaye ve kalifiye insan kaçışı görülmemiş boyutlara ulaşacak.
Yoksullaşacağız.
Rejim savaşa her türlü itirazı ve muhalefeti susturmak için ağır baskı yöntemlerine başvuracak. Sivil toplum ezilecek, aydınlar ve gazeteciler hapse tıkılacak.
Karada savaş Suriye ve Irak’a sıçrayacak ve Türkiye bu nedenle büyük güçlerle karşı karşıya gelecek.
Tüm bunların sonucunda ülkemiz uluslararası camiada büyük itibar ve meşruiyet kaybına uğrayacak. Türkiye bir ‘serseri devlet’ (rogue state) olarak görülecek. Bir adım ötesi de ‘başarısız devlet’ (failed state) olmaktır.
İşte, gidileceği söylenen son, aslında budur: Türkiye’nin sonu… Türkiye’yle birlikte, ülkeye bu sonu hazırlayanların da sonu…
Ciddi olalım. Aklını peynir ekmekle yememiş olanlar, 2016’da Kürt sorununu askeri yöntemlerle bitirmek maksadıyla sonuna kadar gitmenin Türkiye’yi bitirmekle eş anlamlı olduğunu görürler.
Kafası biraz çalışan biri, siyasi amaçlara alet etmek için savaş çıkarmanın da ateşle oynamaktan başka bir anlam taşımadığını müdrik olmalıdır.
Askeri çözüm mümkün değil de siyasi çözüm mümkün mü?
Bırakım siyasi çözümü, şiddetin hemen son bulması için PKK’yla açık ya da gizli, doğrudan ya da dolaylı müzakere edilmiş herhangi bir ateşkese varılması bile, birinin önceliği ‘başkanlık sistemi’ iken mümkün değil.
2016’da ülkeyi bu amaçla bir erken seçim ya da referanduma götürmenin hesabı yapılırken, oyu alınmak istenen milliyetçi muhafazakar seçmene PKK’yla ateşkes nasıl izah edilecek?
Bunun tek koşulu, PKK’nın 2016’da teslim olması. Ne var ki bu yönde bir emare yok. Tersine, karşımızda ‘Erdoğan’ı devirmek’ten söz edip meydan okuyan bir örgüt var.
Bu çatışmayı müzakeresiz bitirmek mümkün görünmüyor. Ayrıca, bu kadar yıkım ve ölümden sonra PKK’nın çıtayı bir hayli yükseğe koyacağı da varsayılmalı. Erdoğan’ın başkanlık gündemi, ‘PKK’ya taviz’ algısı yaratacak her türlü adımın atılmasına engeldir.
Çıkmazın bir başka yüzü de şu: İktidar, Temmuz 2015’te PKK’yla çatışmayı siyaseten tercih etti ve ardından algıda birinci sıraya yerleşen ‘terör ve kaos tehdidi’ni yalnızca kendisinin bitirebileceğine seçmenini ikna ederek 1 Kasım seçimlerini kazandı… Ve şimdi bu tehdit son bulmak şöyle dursun daha da alevlenerek yayılıyor. İktidar partisinin oylarında terör ve kaos faktöründen kaynaklanan bir düşüş şimdilik görülmüyor olabilir ama memlekette bu çatışmadan kaynaklanan ve yan etkileriyle birlikte yönetilmesi imkansızlaşan ciddi bir kriz hali var. İktidar bu açmazının oylarına yansımamasını ilelebet nasıl temin edecek?
Rejim, kendi politikalarının neticesinde patlak veren tarihi bir krizi ne askeri ne de siyasi yoldan çözebilecek durumda.
Çaresiz oldukları için “Terörle yaşamaya alışın” diyorlar.
Ve yine bu çaresizlikleri nedeniyle, bu politikalarına muhalefet eden herkesi ‘silahsız terörist’ olmakla yaftalayıp susturmaya hazırlanıyorlar.
Bir sona doğru hızla yol aldığımız kesin.