AKP iktidarı pan-İslamist ideolojisinin de etkisiyle Türkiye’nin iç ve dış politikası arasındaki ayrım çizgilerini ortadan kaldırdı ve kendisi için şunları yapması mümkün oldu:
AKP, bazı kesimlerde Suriye’deki iç savaşın Türkiye’de cereyan ettiği sanrısını uyandıran bir duygu iklimi yarattı… Türkiye halkının, rejimin devrilmesini kendi hayati ve öncelikli meselesi olarak görmesini istedi.
Seçmeninin, İsrail saldırıları ve ablukaları altında tarifsiz acı çeken Gazze halkıyla ölçüsü insanlık değerleri olan bir dayanışma göstermenin ötesine geçip, kendisini Gazze’yle adeta özdeşleştirmesi için çalıştı. Gazze odaklı bir politika kurguladı.
Mısır’daki darbeye Erdoğan’a yapılmış gibi tepki verilmesine neden olan hezeyan da AKP algı mühendisliğinin sözde başarısıdır. Yerel seçim meydanlarında dört parmaklı Rabia işareti yapılarak seçmenden oy istendi.
İç ve dış politika birleştirilince bunlar oldu ya da tersi, tüm bunlar yapılınca iç ve dış politika arasındaki ayrım buharlaştı. Aynı kapıya çıkar.
Madem böyledir, madem sınırlar ortadan kaldırılmıştır, o halde bu durum da Türkiye’de özgürlük, eşitlik ve kardeşlikten yana olan herkesi Paris’teki Charlie Hebdo katliamına, bu entelektüel kıyım sanki Türkiye’de olmuş gibi tepki göstermek mecburiyeti ile karşı karşıya bırakmaktadır.
Çünkü bu pan-İslamist ideoloji ve politika Türkiye’yi, Charlie Hebdo çizerlerinin hayatına mal olan tehditle eskisinden de fazla yüz yüze getirmiştir.
Başka türlü olması da zaten mümkün değildi.
İktidarın siyasi kültürünü İslamcılaştırdığı, kendi kasaba muhafazakârlığını norm haline getirdiği bir Türkiye’de hangi sözde İslamofobiden, hangi Müslüman karşıtı ayrımcılıktan bahsedilebilir ki?