Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Gençlerin kamusal alanda seslerini duyurmaya çalıştıkları bu süreç, yalnızca bireysel mağduriyetlerin değil, kolektif bir adalet talebinin de sistematik şekilde bastırılmaya çalışıldığını gösterdi. Bu haksız tutuklamalar, toplumun farklı kuşaklarında da adalet talebini büyüttü ve dijital aktivizmle sokak hareketlerinin birbirini beslediği yeni bir direniş atmosferi yarattı. Günlük hayatını paylaşmaya devam eden fenomenler, oyuncular ve markalar hızla hedef haline geldi. Bu haksızlığa tepki vermeyen, apolitik duruş sergileyen, özel hayatlarını paylaşmaya devam eden veya hükümet yanlısı paylaşım yapan kullanıcılar büyük bir kamuoyu baskısıyla karşılaştı ve takipçi kaybı yaşadı.
Bu seçici görünürlük pratiği, Türkiye’de dijital mecraların sadece bireysel ifade alanı değil, kolektif politik tavır alanı olarak yeniden tanımlandığının güçlü bir göstergesiydi. Bu dönüşümü daha iyi anlayabilmek için, Türkiye’de dijital ve fiziksel direnişlerin kesiştiği en önemli tarihsel dönemeçlerden biri olan Gezi Direnişi ile kıyaslamak anlamlı olabilir. İmamoğlu operasyonları ve Saraçhane sürecinde ise direniş, iki katmanlı bir yapı kazandı. Gençler sokakta fiziksel varlık göstermeye devam ederken, özellikle sokağa çıkamayanlar için dijital alan ikinci bir mücadele zemini haline geldi. Sosyal medyada özel hayat paylaşımlarını askıya almak, sadece içerik üretmemek değil; adeta bir görünürlük mücadelesi vermek anlamına geldi. Kullanıcılar gündelik akışı, görünürlüğü doğrudan politik bir silaha dönüştürdüler.
Eksik, dağınık veya kırılgan, sonucu nasıl yorumlanmak istenirse istensin, Türkiye’de ilk kez sosyal medya kullanıcıları görünürlüğün yönünü ve içeriğini kolektif bir bilinçle şekillendirmeye çalıştı. Sosyal medya, teknoloji ve bunların toplum ile politika üzerindeki etkileri konusundaki derinlikli analizleriyle tanınan sosyolog ve yazar Doç. Dr. Zeynep Tüfekçi’nin işaret ettiği gibi, hızlı mobilizasyon uzun vadeli direniş kapasitesi üretemedi; ancak bu deneyim, görünürlüğün stratejiyle yönetilebileceğini ve doğru reflekslerle uzun vadeli politik güç alanlarına dönüşebileceğini vadeden bir umut işareti olarak kayda geçti.