Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
AKP hükümeti, Türkiye’ye son dönemlerin en ağır stratejik kaybını ve dış politika çöküşünü yaşattı. Dış politikada yapılan yanlışların sonuçları ertesi gün ortaya çıkmaz. Ödenen bedel zamana yayılır, sonuçları ağır olur ve kayıpların geriye çevrilmesi imkânsız olmasa bile oldukça zordur. Bazı Orta Asya ülkelerinin AB teşvikiyle Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni, Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanıyıp büyükelçilik açmasının ve KKTC’yi tanımama kararı almasının olumsuz sonuçları da önümüzdeki yıllarda daha ağır hissedilecek.
Bir sorun, bir zafiyet varsa Türkiye’yi yöneten, dış politikasında altını dolduramadığı iddialı laflar eden AKP hükümetleridir. Bu ülkenin vatandaşları olarak bizim muhatabımız Rumlar ya da Orta Asya ülkeleri değil, öncelikle Erdoğan hükümetidir. Aslında yaşanan sürpriz değil. Çünkü ortada Türkiye ölçeğinde kritik öneme sahip bir ülkenin dış politikası diyebileceğimiz bir çerçeve, bir hat, bir strateji çok uzun zamandır yok.
Türkiye gibi bir ülkenin kapasitesi Erdoğan rejimini ayakta tutabilmek için harcandı, harcanmaya da devam ediyor. Her bir bölgesel gelişmeyi, kısa vadeli, küçük pazarlıklarla kendine yontmaya çalışan bir iktidara dünyada nasıl davranılırsa, öyle davranıyor. Bu politikasızlığın sonucunda, yeri gelir Trump “Aptal olma” der ve hakaret eder, yeri gelir “Akıllısın” diye üstten konuşur. AB kendisi için küçük ama Orta Asya cumhuriyetleri için kârlı bir hamleyle, pazarlıkçı diplomasinin nasıl yapılacağının dersini verir. Uluslararası alanda, Türkiye’nin pek de kalmamış olan itibarını iyice yerin dibine batırır. Dış politikada bu kadar savrulma, bu kadar güven sorunu yaratırsanız, dünya size uygun zamanda bir yerlerden cevabını verir.