GÜLBEN ÇAPAN
gulbencapan@diken.com.tr
@istanbulartsnob
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV), üç kültür kurumunu daha yanına alarak uzun süredir müzeler ve dernekler tarafından yürütülen ‘artist residency’ kapsamında büyük bir projeyi hayata geçirdi: ‘Be Mobile-Create Together!’ Türkçe meali; Avrupa ile Türkiye arasındaki bir sanatçı değişim programı.
Fransız Kültür Merkezi, Hollanda büyükelçiliği, Goethe Enstitüsü ve İKSV, Fransa, Hollanda, Almanya ve Türkiye’deki misafir sanatçı programlarını bir araya getiren kültürler ve disiplinler arası bir proje için güçlerini birleştirdi. Kariyerinin başındaki sanatçı ve yazarlar Fransa, Almanya, Hollanda ve Türkiye’nin sanat mekanlarında misafir olacak.
‘Türkiye-Avrupa Birliği Kültürlerarası Diyalog’ programı kapsamında gerçekleştirilen proje, Türkiye ile Avrupa’nın sanat ortamları arasında kalıcı bağların oluşumu açısından da çok önemli. Mayıs 2020’ye dek sürecek bu proje dijital ve görsel sanatlar, sahne sanatları veya edebiyat alanlarında faaliyet gösteren Türkiye’den 13 sanatçı ve yazarı Avrupa’da, Avrupa’dan benzer 13 sanatçı ve yazarı ise Türkiye’de misafir edecek.
Seyahat, konaklama ve üretim masrafları proje tarafından karşılanan ve açık çağrıyla başvurulan ‘Be Mobile-Create Together!’ın ilk ayağı gerçekleşti. Proje kapsamında üç aydır İstanbul’da misafir edilen dört sanatçı Kasia Fudakowski, Lina Gomez, Nina Kuttler ve Abel Korinsky’ydi.
Sanatçılar İstanbul’da üretti, araştırdı ve gözlem yaptı. Projenin içeriğinden gayet memnun olarak ülkesine dönmeye hazırlanan sanatçılarla İKSV’nin değişim programına ev sahipliği yapan Galata’daki misafir evinde buluştum.
Modern bir binada, içinde mutfak, salon ve geniş banyosu bulunan odalarda gayet konforlu bir şekilde misafir edilen sanatçılardan İstanbul hikayelerini dinledim. 2017 yılında İstanbul Bienali’nde de yer alan Kasia Fudakowski misafir sanatçılar arasında şehre en aşina olanı. Burada geçirdiği süre boyunca iki iş üretip birçok projeye de ‘start’ veren sanatçının maalesef işlerinin bitmiş halinin İstanbul’da sergilenme konusu henüz net değil.
İstanbul üretimlerini Basel ve Venedik’te sergileyecek Berlin’de yaşayan Londralı sanatçı, işlerinin künyesinde bile yer verdiği Özkan ve Serhat Usta’yla beraber çalışmış: “Bir iş üretirken fabrikadan pleksiglas siparişi vermek ile işin üretiminde yüzde yüz rol oynayan biriyle çalışmak aynı şeyler değil. Elbette ki Serhat ve Özkan Usta zanaatçılar, fakat işi üretirken birçok fikir veriyorlar ve ben o fikirler doğrultusunda üretimime yön veriyorum. Dolayısıyla ben bazen ustaları da bir sanatçı olarak değerlendirmenin doğru olduğunu ve onların isimlerini künyeye yazmamanın bence çok yanlış olduğunu düşünüyorum.”
Ülkemizde çok fazla neon iş üretildiğini ve neon üretmek için sanatçıların işi bir neon ustasına devrettiğini hatırlatarak, “Sen olsan neon bir işin künyesine de ustanın adını dahil eder miydin?” diye sorduğumda, “Tabii ki de! Neon üretimi hiç de o kadar kolay bir iş değil.” diyor.
İstanbul’u çok sevdiğini ve burada çalışıyor olmaktan müthiş keyif aldığını söyleyen Kasia, aynı zamanda kısa bir film projesinin de son karesini burada tamamlamış: “2016’dan beri üzerinde çalıştığım bir filmdi. Nihayet son bölümünü dün gece bitirdik. Filmin konusu, gelecekte bilimadamları yükselen deniz seviyesi ile insanın günlük kullandığı kelime sayısı arasında direkt bir bağlantı olduğunu buluyor. Bütün ülkeler bir araya gelerek bir çözüm bulmaya çalışıyorlar. Ortak bir karar alınıyor, insanların günlük kelime kullanımı 433 kelimeyle sınırlandırılıyor. Hikaye böylece başlıyor.”
Nina Kuttler ise ‘antroposen çağı’nın soruları ve türleri, zaman, benlik ve diğerleri arasında bir bağlantı hissi etrafında çalışıyor. 2018’de Alman Federal Çevre Ajansı Sanatsal Araştırma Bursu Tandem’i alan Kuttler, “Ben buradaki zamanımı daha çok araştırma amaçlı kullandım” diyerek söze başlıyor.
Hamburg’da yaşayan, video ve sezle çalışan sanatçı şöyle devam ediyor: “TÜDEV’de okyanus ve Boğaz’ın içindeki ses kayıtlarını çeken profesörler benimle araştırmalarını paylaştılar. Prof. Dr. Tayfun Akgül 10 yıl öncesine ait kayıtları da paylaştı benimle. Çok ilginçti. Ben bu deneyimlerimi kullanarak işlerimi üreteceğim.”
Ses kadar sessizliğe de önem veren sanatçı, deniz altı ses kayıtlarının ve yıllar arasında farklılık gösteren kayıtların aslında ‘değişen çevresel faktörlerin birer kanıtı’ olduğunu vurguluyor: “Dünyada her yer için, orman ya da deniz, sağlıklı bir ses örneği bulunuyor, biz de bu örnekler doğrultusunda olması gerekenle karşılaştırma yaparak o ortamdaki canlıların durumunu öngörebiliyoruz.”
Abel Korinsky ise Haydarpaşa İskelesi’nde ses ve ışık kullanarak ürettiği enstalasyonuyla şehrin kamusal alanda sanat projeleri konusundaki eksiğini gideriyor. Mekan, mimari, ışık ve ses ile fikirlerini ve çalıştığı meselelerini çok daha iyi ifade edebildiğini düşünen Korinsky, Türkiye’deki sürecini şöyle özetliyor: “Berlin’de yaşıyorum. Dünyada çok fazla yer geziyorum, misafir sanatçı programlarına başvuruyorum. Özellikle de farklı kültürler tanıyabileceğim yerlere gitmeyi seviyorum. Bundan önce Afrika’da misafirlik programlarına katıldım. Türkiye için de İKSV’nin bu programı için başvuru yaptım ve yaklaşık iki buçuk aydır buradayım. Türkiye’deki çok iyi organize edilmiş bir programdı. Burada çok verimli zaman geçirdim. Tek eleştirim ölçü ve zaman konusundaki esneklik. Belli bir ölçüde malzeme almaya gittiğimde kesin ölçü yerine ona yakın bir şey verilebiliyor. Örneğin, on iki santimlik alüminyum kestirmem gerekirken on ile on dört santim arası bir şey veriliyor. Bir diğer konu da güvenlik. Çok yüksek voltaj malzemeleri kolayca önlem almadan deneyebiliyorlar. Bu da buranın kültürüne ait bir konu sanırsam. Çok fazla sanatçıyla tanıştım, Kadıköy’ü detaylı olarak keşfettim, birçok gözlem yaptım ve İstanbul Bienali’ni de kapanmadan önce gezdim. Benim işlerim galerilerde gösterilmeye çok uygun işler değiller boyut ve malzeme açısından. Dolayısıyla proje bazlı çalışıyorum. İşlerim ışık ve ses üzerine kurgulanıyor çünkü resim yaparak kendimi hiçbir zaman tam olarak ifade edemedim.”
Korinsky, İstanbul’da ürettiği enstalasyonunu göstermek için Haydarpaşa Vapur İskelesi’ni seçmiş: “Geldiğim ilk hafta İstanbul’da geçirdiğim vakit boyunca üreteceğim iş için sergileme mekanı araştırdım ve en çok Haydarpaşa İskelesi’nde olmasını istedim. İKSV ekibi o kadar profesyonelce çalıştı ki enstalasyonumu on gün boyunca göstermek için özel izin almayı başardı. Dolayısıyla çok mutluyum.”
Özellike İstanbul’da ürettiği iş için Boğaz’ın derin sularında kaydedilmiş sesleri kullanarak ve güneş yansımaları fikrinden yola çıkarak
çalıştığı ışık efektleriyle bir iş üretti Korinsky. Sanatçının ‘Yakamoz’ adlı enstalasyonu 15 Aralık’a kadar her gün 18:00 – 23:00 saatleri arasında ücretsiz olarak deneyimlenebilir.
Sanatçılar arasında bedeniyle çalışarak üretimlerini sergileyen aslen Kolombiyalı, fakat Berlin’de yaşayan Lina Gomez’ın son eseri ‘Passo di Mulo’, Berlin Senatosu’nun ‘Einzelprojektförderung 2018’ projesi kapsamında desteklenmişti. Sanatçı aynı zamanda ‘Aberta de Dança of Sao Paulo’ kurucu ortağı.
Üretimlerini genellikle Berlin’de gerçekleştiren performans ve koreograf sanatçısı Gomez, çalışmalarında “Geriye ne kalıyor?” sorusuna cevap aradığını söylüyor. Performans ve koreografi gibi sanat üretimleri için Almanya’da çok fazla rekabet olduğunu ve fon bulmakta bazen zorlandığını dile getiren sanatçı, özel dans dersleri vererek masraflarını karşıladığı
müddetçe sanata devam edebildiğini söylüyor.
İstanbul’da proje kapsamında Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi öğrencileriyle birlikte koreografi çalışmasını 2 Aralık’ta Hasköy Yün İplik Fabrikası’nda sergiledi. Gomez, İstanbul deneyimini şöyle anlatıyor: “Çok uzun yıllar Brezilya’da yaşadım. İstiklal Caddesi’ne geldiğimde Sao Paulo’da olduğumu sandım. İstanbul’da müthiş zaman geçirdim, özelliklere yemeklerine hayran oldum. Havada melankoli kokusu olan enteresan bir şehir burası. Ben de bu duyguyu burada ürettiğim iş için kullandım.”