HÜRREM SÖNMEZ
@hurremsonmez
İki gündür aklımdan çıkmayan sözler Narin’in cansız bedenini çuvala koyup dere kenarına bıraktığını itiraf eden sanık Nevzat Bahtiyar’a ait. Duruşmada ona “Narin’i sever miydin?” diye sorulduğunda öyle dedi Nevzat Bahtiyar, “Narin’i herkes sever, çocuktur, çocuklar sevilir.” Aynı Nevzat Bahtiyar jandarmadaki ifadesinde Narin’in cansız bedenini dere kenarına bıraktıktan sonra yaptığı inşaatın eksik fayans işlerini tamamladığını, kız kardeşine gidip çay içtiğini, peynir aldığını anlatmıştı. Adeta dere kenarına çocuk cesedi bırakmak orada hayatın olağan bir parçasıymış gibi. Duruşmada da mahkeme başkanı, “Sen hep bu kadar soğukkanlı mısın daha önce ceset gördün mü?” dediğinde, “Görmedim, ilk başta üzüldüm ama sonra tehdit edilince korktum, Salim bana ‘Bunu parçala’ dedi ama vicdanım elvermedi” diyor. Oysa şimdi burada yazmayacağım başka pek çok ayrıntıyı hepimiz biliyoruz, belli ki vicdan devreye girmiyor ve çocuklar aslında pek de o kadar sevilmiyor. Aksine bu zamana kadar öğrendiğimiz, bildiğimiz pek çok değer yargısından, insana has durumdan şüphe etmemize neden olan, en çok da vicdan meselesini sorgulatan tuhaf bir hava var o duruşma salonunda. Narin’in kaybolduğu günden bu yana yaşanan şey o salonda da tekrar ediyor. Herkes biliyor ama kimse konuşmuyor. “Bilmiyorum”, “Hatırlamıyorum”, “Kesinlikle öyle bir şey olmadı.”
Sabah Diyarbakır Adliyesi’ne giderken duruşmanın kalabalık olacağını tahmin ediyorduk ama bu kadarını beklemiyordum. Adliyedeki en büyük salonda yapılmasına rağmen, ilk gün salona girebilenlerden çok daha fazlası dışarıda kaldı… Ülkenin dört bir yanından baro başkanları, avukatlar, gazeteciler, sivil toplum insanları oradaydı.
Narin’i bütün ülke kaybolduktan sonra tanıdı. Sanık Nevzat’ın söylediği bir yerde doğru… Narin’i herkes çok sevdi ve katledilmesi toplumun vicdanında derin bir yara açtı. Topyekûn Narin için adalet arıyor şimdi insanlar.
Diyarbakır Barosu’nun önceki dönem başkanı Nahit Eren ve katılan taraftaki meslektaşlarımız muazzam bir adalet mücadelesi veriyor ve bu vakadaki belki de en trajik ayrıntı bu adalet mücadelesinin Narin’in en yakınlarına karşı verilmesi. Avukatlık kimsesi olmayanın kimsesi olmak, küçücük bir çocuğun hesabını ailesinden, onu koruyamayan devletten sormak demek işte bazen.
Eminim o salondaki herkes benzer bir his yaşamıştır. Haydi birisi çıksın ve gerçeği söylesin, bir kadın, bir çocuk, bir anne, teyze, yenge. Hani Narin’i herkes severmiş ya birisi artık dayanamasın çıksın ve bildiğini söylesin istiyorsunuz. Belki de insandan yana umudumuzu tümüyle yitirmemek, en kötü dediğimiz insan bile içinde bir vicdan taşır diyebilmek için. Olmuyor. Çocuklar bile ifadelerini değiştiriyor. Salim Güran saldırgan ve sinirli tavırlar sergilerken sorulara hemen hemen hep aynı cevabı veriyor; “Yok öyle bir şey”, “Kesinlikle hayır.” Sorgu teknikleri konusunda uzman kişiler sürekli tekrar eden cevaplara dair çıkarım yapabilir. Enes Güran agresif tavırlar sergiliyor.
Hukuk söylentilere itibar edemeyeceği için somut deliller üstünden gitmeye çalışır diyelim biz. Narin’in son görüldüğü saat 15:11 kamera kaydıyla sabit. Nevzat Bahtiyar’ın saat 16:00’da Narin’in bulunduğu dere yatağında olduğu HTS kaydından anlaşılıyor. Baz istasyonu verilerine ve arkadaşı çocuğun ifadesine göre Narin aşağı yukarı saat 15:20’de evde olmuş gibi görünüyor. 15:20-15:26 arası evde Narin, Salim, Enes ve anne Yüksel var HTS verilerine göre. 15:26’da Nevzat ve Salim evde boş oda denen yerde, yani Nevzat’ın ifadesinde Narin’in cansız bedenini gördüğünü söylediği yerde. 15:20 ile 15:26 arasındaki o altı dakikada ne yaşandığı, Narin’e ne olduğu sorusunun cevabı belki de.
Bir diğer tuhaflık, iddianameye göre Yüksel ve Enes’in telefonları bu zaman diliminde 1 saat 10 dakika kapalı. Hemen hemen aynı anda kapanıyor ve yine aynı anda açılıyor. Salim Güran’ın aracı aynı akşam Narin’in bulunduğu noktada kamerayla görüntüleniyor ve telefonu da aynı yerden sinyal veriyor.
Narin’in kayıp olduğu o günlerde, ileri tekniklerle ve titizlikle arandığı bilgisi veriliyordu kamuoyuna ancak iddianame çıktıktan sonra meselenin pek öyle gelişmediğini anlıyoruz. Narin 21 Ağustos’ta kayboldu, 8 Eylül’de cansız bedeni bulundu. Bu süre zarfında Enes Güran 26 Ağustos’ta gözaltına alınıyor, üç gün sonra bırakılıyor. Salim Güran 31 Ağustos’ta gözaltına alınıyor Nevzat Bahtiyar’ın ifadesiyle, yani 10 gün sonra. Anne Yüksel ve abi Enes 8 Eylül’de tekrar gözaltına alınıyor, Narin bulunduktan sonra. Çevredeki kameralar günlerce incelenmiyor. HTS kayıtları günlerce incelenmiyor. Kolluğun Narin’i bulmak için üfürükçüye gittiği iddia ediliyor, kimse de yalanlamıyor.
Bu arada aile sürekli toplanıyor, konuşuyor, delil karartmak için 17 gün hayli uzun bir süre. Uydurma suçlama ve soruşturmalarla insanların sabaha karşı ev baskınlarıyla gözaltına alındığı, tutuklandığı ülkede, bir çocuk kaybolduğunda ilk çembere alınması gereken aile bireyleri günlerce arama çalışmalarına yön vererek soruşturmayı manipüle edebiliyor.
İddianamede Narin’in kim tarafından öldürüldüğü sorusunun cevabı yok. Boğularak öldürüldüğünü biliyoruz. Ne zaman öldürüldüğü konusunda güçlü deliller var, neden öldürüldüğü meselesi bizi failin bulunması açısından ilgilendiriyor, yoksa kim ne yaşamış bizi ilgilendirmiyor. Umarım yargılama neticesinde olay aydınlanacak, gerçek ortaya çıkacak.
Bu yargılama Narin’i geri getirmeyecek de onu öldürenlerin ortaya çıkması ve ceza alması yüreklere bir nebze de olsa su serpecek. Ama daha önemlisi bu dosyanın cezasızlığın karanlık dehlizinde kaybolmaması Rojin için, Gülistan için adını bilmediğimiz kadınlar ve çocuklar için umut olacak. Narin konuşamaz artık ona ne olduğunu bize anlatamaz ama işini layıkıyla yapmaya çalışan Nahit Eren gibi avukatlar, gazeteciler var, iyi ki de varlar, onlar gerçekler ortaya çıkana kadar Narin’in yerine konuşmaya devam edecek. Bizler de bu ülkenin vicdan sahibi yurttaşları olarak bu davanın takipçisi olmaya devam edeceğiz.