Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
“Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” diyen Öcalan da İmralı’dan gönderdiği mesajda rejimin planlarına yeşil ışık yakmış oldu.
Yaklaşımının gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşılmasını isteyen Öcalan, “Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım” diyerek rejimin karanlık dehlizlerinde çizilen senaryolara şu sözlerle destek verdi: “Gazze ve Suriye’de yaşanan hadiseler göstermiştir ki, dışarıdan müdahalelerle kangrenleştirilmeye çalışılan bu sorunun çözümü artık ertelenemez bir hal almıştır.”
Öcalan’ın İmralı’ya giden DEM Parti heyeti vasıtasıyla ilettiği mesaja dair söylenecek çok şey var.
Tarih tekerrür ediyor.
Birinci çözüm sürecinden dersler çıkarılmamış olacak ki, yine yeniden benzer bir kulvarda yol alınıyor.
Peki nedir bu “yeni paradigma?”
Türk-İslam sentezli “ümmet kardeşliği” üzerinden rejimin varlığını kalıcılaştırmak ve Suriye’de ve/veya Ortadoğu’da alan tutmak.
2013’te başlatılan Birinci Çözüm Süreci Arap Baharı ikliminde Suriye’deki gelişmeler ekseninde başlatılmıştı. Türk-Kürt “ümmet” kardeşliği üzerinden Ortadoğu’da yeni bir dönemin kapıları aralanacaktı.
Öcalan, “çözüm süreci” kapsamında üç sene üst üste 2013, 2014 ve 2015 Newrozları’nda mektup yolladı. Hepsinde de “Kürt-Türk kadim kardeşliği”nden dem vuruldu, bu birlikteliğin tam da “yeni Osmanlıcılar”ın arzuladığı şekilde Türkiye ve Ortadoğu’da büyük bir alan açacağı vurgulandı.
Ama öyle olmadı. Yeni Osmanlıcıların hevesi kursağında kaldı.
İkinci çözüm süreci de yaklaşık 10 yıl sonra yine Suriye’deki gelişmeler ışığında başlatıldı.