(…) Arap Baharı’nda rüzgarların tersine dönmesiyle önceki kazanımlarımız büyük ölçüde elden gitti. Zira bu kadar büyük ölçekteki bir oyunda yalnızca yumuşak güç kullanmak yetmiyor. Gerektiğinde “kaba güç” kullanmak da lazım. Ama ne ABD ve Rusya gibi büyük oyuncuların askeri gücüyle ne de Suudi Arabistan veya Körfez şeyhlikleri gibi aktörlerin parasal imkanlarıyla rekabet edebilmemiz söz konusu olmadığından o oyunu bir yere kadar sürdürebildik…
Peki, farzımuhal, adı geçen ülkelerle askeri ve ekonomik imkanlarımız eşit olsaydı muhtemel bir mücadeleyi yalnızca yumuşak güç kullanarak kazanma şansımız olabilir miydi? Bölgesel ölçekte bu sorunun cevabı olumlu olabilir belki ama İran’ın mezhep kozunu, Suudilerin Selefilik silahını unutmamak lazım. Yani bu bölgede de yumuşak gücü olan tek devlet biz değiliz.
Gerçi adı geçen devletlerin, hatta bölgemizdeki ülkelerin hiçbirinin “uluslararası soft power indeksi”nde yer almadıkları düşünülürse çok da ciddi bir tehditle yüz yüze olmadığımız söylenebilir. Ancak Türkiye de adı geçen listenin pek de üst sıralarında yer almıyor maalesef. Bu yılki listede otuzuncu yani son sıradayız, geçen sene ilk otuzda da yoktuk.