Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
1999’dan itibaren boyuna yazdık, söyledik durduk: İstanbul’un nüfus yoğunluğunu ve yeni yapılaşmaları arttıracak yatırımlar yerine -ekonominin sürekli alışması gereken motoru denilen- inşaat sektörünün kentsel dönüşüme seferber edilmesi icap ediyordu. Ama böylesi rasyonel çözümlere rağbet edilmedi. Göz boyamaya yönelik işler yapıldı sürekli. Kendilerine sorsanız, “Şehrin trafik sorununu çözmek için, vatandaşın konut ihtiyacını karşılamak için yapıyoruz bu yatırımları” diyorlardı. Oysa şehrin trafik sorunu yol, köprü, kavşakla değil, raylı sistemin yaygınlaşması, deniz yolu gibi alternatiflerin kullanılması ve hepsinden önemlisi kontrolsüz göçün önlenmesi ile çözülebilir dedik.
Açık söylemek gerekirse, burada mesele deprem konusunda hassasiyet eksikliği değilmiş gibi görünüyor. Deprem konusunda hassasiyet eksikliği değil, rant konusundaki hassasiyet fazlalığı buradaki mesele. Allah aşkına biri şu basit soruya cevap versin: Bir afet durumunda vatandaşların toplanması için ayrılan, adı üstünde, deprem toplanma alanlarının imara açılıp buralara AVM, rezidans vs. inşa edilmesi olacak iş mi?
Bir romanda okusanız, bir filmde seyretseniz gerçekçi değil diyeceğiniz bir olay. Orta okulda bize roman “Yaşanmış veya yaşanması mümkün olan olayları anlatan metin türü” tarifiyle öğretilmişti. Deprem riski altında olduğu söylenen bir şehirdeki acil durum toplanma alanlarının imara açılıp üzerlerine AVM, rezidans vs. yapılması ‘olabilecek‘ bir şey mi? Kimin aklı alır bunu?