EMİN ARSLAN
eminarslan@diken.com.tr
@Eminn_Arslan
Dünyanın en büyük film endüstrisi Hollywood, Netflix ve Amazon Prime Video gibi yayın platformlarının sektörde büyümesiyle kabuk değiştiriyor. Ancak hangi mecrada olursa olsun, sinemada her geçen gün gelişen olgu ‘görsel efektler’.
Teknolojinin gelişimiyle görsel efektlerde kalitenin artması, Hollywood’da süper kahraman filmleri saltanatı oluşturdu.
Hollywood’da çalışan görsel efekt sanatçısı Melis Aksoy’a göre Netflix gibi online platformlar insanların ‘Avengers’ gibi büyük Hollywood filmlerini sinemada izlemesine engel olmaz. Bu tarz filmleri sinemada izlemenin çok daha farklı bir keyfi ve deneyimi olacağını seyircinin bildiğini düşünen Aksoy, bu gibi yapımların amaçlarından biri seyirciye görsel şölen hazırlamak olduğunu ifade ediyor.
Aksoy, Türk sinemasının eksiklerini yavaş yavaş gidermeye başladığını, bunlardan en önemlilerinden birinin ise görsel efektler olduğunun altını çiziyor. 2012 yapımı ‘Fetih 1453’ filmini örnek veren Aksoy, Türkiye’de zamanında en çok yatırım yapılan, bilgisayarda üç boyutlu ortamda kalabalık, patlama, yıkım simülasyonlarının oluşturulduğu gelmiş geçmiş en büyük savaş sahnesinin bir sürü teknik hata yüzünden
gerçekliğini yitirdiğine şahit olunduğunu belirtiyor.
ABD’de Los Angeles’ta yaşayan ve ‘Good People’, ‘American Horror Story’, ‘The Outsider’ gibi ünlü yapımlarda çalışan Melis Aksoy, Diken’in sorularını yanıtladı.
Melis Aksoy kimdir? Kendinizi ve kariyerinizi tanıtır mısınız?
1990 yılında İstanbul’da doğdum. 2009 yılında Sabancı Üniversitesi’ne Sanat Sosyal Bilimler Fakültesi’nden giriş yaptım. Daha sonrasında birinci sınıfın sonunda disiplinimi değiştirerek endüstri mühendisliği okumaya karar verdim. Fakat bölümümü okurken bir yandan da görsel sanatlar ve iletişim dersleri alıyordum. Üçüncü sınıfın sonunda yaptığım Endüstri Mühendisliği stajı sanata doğru yönelmemi sağlayan en büyük etkenlerden biri oldu diyebilirim.
Endüstri mühendisliğinden mezun olduktan sonra görsel sanatlar yüksek lisansı yapmak için portfolyo hazırlığı içine girdim. Hangi sanat disiplinine doğru kaymak istediğimi portfolyo oluşturma süreci içerisinde keşfetmeye çalışırken şans eseri Dvein Studyosu’nun ‘The Vein/MAGMA’ adlı üç boyutlu kısa filmini gördükten sonra yolumu görsel efektler dünyasına çevirmeye karar verdim. Görsel efektler ve animasyon yüksek lisansı yapmak için San Francisco’ya Academy of Art Üniversitesi’ne geldim. Görsel efektler, birçok disiplinden oluşsa da ben her zaman dinamik efekt simülasyonlarını yapmaktan ve izlemekten çok zevk aldığım için bu sefer üniversiteye girdiğimde efekt üzerine yoğunlaşacağımı biliyordum.
Tezimde iki disiplini birleştirerek (compositing&dynamic) yüksek lisansımı tamamladıktan sonra ‘MAKE’ stüdyosundan aldığım teklifle Minneapolis’e yerleştim ve orda reklam ve VR (Virtual Reality) üzerine görsel efektler yapmaya başladım.
Hollywood’a yolculuğunuz nasıl oldu?
‘MAKE’ stüdyosunda çalışırken FuseFX’den teklif almamla birlikte Hollywood’a serüveni başladı. Ama onun öncesinde ‘MAKE’de ‘tyFlow’ adlı pluginin geliştirilmesinde yer alıyordum. Tyson Ibele’nin ‘3ds Max’ için geliştirdiği ‘tyFlow’, görsel efektler dünyası için inanılmaz bir gelişimdi.
Post prodüksiyonda zaman ve bütçe çok önemlidir. Verilen zaman aralığında projeyi tamamlamak çok önemli ki hiçbir aksama olmadan proje tamamlanabilsin. Bazen kısa zaman diliminde büyük çaplı efektler oluşturmanız bekleniyor ve bu gibi zamanlarda en kısa kurulumla en verimli şekilde yapmalısınız. Bu da hem sanatçı için hem de post prodüksiyon için ayrı bir stres oluşturuyor. Bu plugin kolay bir kurulum ile kompleks ve basit efektleri çok fazla bir zaman ayırmadan yapmanızı sağlıyor.
Kolay öğrenilebilirliği sayesinde başka disiplinlere yoğunlaşmış sanatçılar efekt yapabilme fırsatını yakalamış oldular. ‘3ds Max’in içinde bulunan başka pluginlerle (Phoenix FD, Fume FX vb.) olan ilişkisinin de istikrarlı olması, daha büyük/kompleks (yıkım, sıvı, kalabalık, patlama vb.) simülasyonlarının daha gerçekçi ve istikrarlı kurulmasını sağlıyor ve bu da günümüz endüstri standartlarının üstünde efektler elde edilmesine olanak tanıyor.
Şu an endüstriyi domine eden ‘Houdini’ yazılımının da ‘3ds Max’ gibi her türlü efekti en inandırıcı şekilde sunabilen bir rakibe ihtiyacı vardı. ‘Houdini’nin her ne kadar prosedürel animasyon ve simülasyon yapabilme özelliği onu zamanındaki yazılımlardan ayırsa da, ‘tyFlow’un herhangi bir değişikliğe hızlı ve kolay adapte olması sektörde hızlıca talep edilmesini sağladı. Bu gelişimde yer almam Hollywood’da yer alan stüdyolar tarafından farkedilmeme ve diğer sanatçılardan ayrılmama imkan tanıdı. Zaten film ve dizi sektöründe yer almak istiyordum ve ‘FuseFX’den aldığım teklifle Los Angeles’a taşınıp büyük Hollywood projelerinde yer almaya fırsatı yakaladım.
Görsel efekt sanatçısı olarak, filmlerde aldığınız görev ve etkinliğiniz nedir?
Görsel efektler sanatçısı olarak ben film ve dizilerde yapılan efektlerden sorumluyum. Bir efekt sanatçısı olarak, dinamik ve/veya simüle edilmesi gereken öğeler oluştururum. Prosedürel animasyon/simülasyon, dinamik simülasyon, parçacık ve akışkan sistemleri tasarlar ve yaratırım. Bunlar arasında patlamalar, duman, su, yıkım gibi gerçek dünyada çekilmesi zor veya imkansız olan hemen her şey var. Ayrıca gerçek olmayan, Doctor Strange’de yer alan boyutlar arası geçişte yapılan soyut, saykodelik efektler gibi ya da binaların değişimi, deformasyonu gibi prosedürel animasyonlar yapmaktan da sorumluyum.
Agents of S.H.I.E.L.D, 13 Reasons Why, American Horror Story gibi büyük yapımlarda çalışmak çevrenizi ve vizyonunuzu nasıl etkiledi?
Bu gibi büyük projelerin parçası olmanın hem kişisel hem de profesyonel hayatınıza çok fazla getirisi oluyor. Özellikle büyük bir ekibin parçası olmak projenin her adımının nasıl işlediğini görmenizi sağlıyor. Bu günlerde çok fazla rekabet var. Sektör çok büyük ve stüdyolarda çalışan çok sayıda harika sanatçı var. Bir VFX studyosunda çalıştığınızda farklı disiplinlerde olan sanatçılarla sürekli etkileşim içinde olmanız süreci geniş bir şekilde anlamanızı sağlıyor.
Ayrıca bence en önemlisi de sanatçıların bilgilerini hiçbir şekilde saklamadan hangi seviyede olursanız olun size yardım etmesidir. Sürekli bir teknolojik gelişim olduğu için bu sektörde yeni çıkan teknolojilere adapte olmaya çalışıyor sanatçılar ki gerisinde kalmasın gelişimlerin. Kesinlikle her çıkan gelişimi takip etmeniz gerekiyor ki çalışmalarınızda da uygulayabilesiniz. Bu yüzden yardımlaşma ve öğretmeye dayalı bir çevrenin içinde yer alıyorsunuz.
Proje seçerken dikkat ettiğiniz kriterler nedir?
Genellikle proje sizi seçiyor demeliyim. Stüdyoya gelen projeler arasında yetkinliğinize göre proje size ya da başka bir sanatçıya veriliyor. Projenin gerekliliğini en kısa zamanda kim en iyi şekilde yerine getireceği düşünülüyorsa proje için ilk önce o sanatçı seçilir. Fakat sanatçı teslim tarihine simülasyonları yetiştiremiyorsa o zaman başka bir sanatçıya proje devredilir ya da yardım alınır.
Ben genellikle soyut, sıvı, duman, ateş ve partikül simülasyonlarını yapmaktan büyük zevk aldığım için genellikle bu gibi projelerde yer alıyorum. Ancak beni teknik açıdan zorlayacak efekt sahneleri almaya da çalışıyorum ve daha önce çok fazla yapma imkanı bulamadığım efektlerin olmasına dikkat ediyorum ki sürekli bir sanatçı olarak gelişimin içinde olayım. Proje eğer basit efektleri oluşturuyorsa o zaman genellikle yeni başlayan sanatçılara veriliyor. Benim gibi daha deneyimli sanatçılara daha zorlayıcı efektler veriliyor ki zaman ve kalite açısından stüdyo en yüksek verimliliği alabilsin.
Çalışmaktan en keyif aldığınız proje hangisi?
American Horror Story. Üniversite yıllarımda başlayan bir tutkum vardı. Hiçbir bölümü kaçırmazdım. Kurgunun ve gerçekliğin entegrasyonunu görsel efektler ile bu kadar iyi bir şekilde sağlayan başka bir dizi yoktu benim için. Takımın bir parçası olmayı hayal bile edemezken kendimi yıllar sonra içinde bulmam benim için inanılmaz bir andı. Prodüksiyonda yer aldığımda ise bambaşka bir dünyanın içine girdim.
‘Titanic’te 200 iken Avengers’ta 3 bini aşıyor’
Amerikan film endüstrisinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Yıllar öncesiyle kıyasladığımızda inanılmaz bir gelişim görüyoruz. Zaten sektörde çıkan işlere baktığınızda artık gerçek ile üç boyutlu dünyanın ayrımını yapmak giderek zorlaşıyor. Daha öncesinde çok daha az görsel efektler sahnesi varken günümüzde hemen hemen bütün sahnelerde görsel efektlerin kullanıldığını görüyorsunuz.
‘Titanic’ gibi büyük bir prodüksiyonun sadece 200 tane görsel efekt sahnesi varken şimdi ‘Avengers’ gibi büyük Hollywood yapımlarının 3 bin tane görsel efektler sahnesi olabiliyor.
Görsel efektleriyle Oscar kazanan 1976 yapımı ‘King Kong’ birden fazla teknik kullanılarak yaratıldı; goril kıyafeti içindeki aktör, minyatürler ve devasa robot versiyonu teknikleri birleştirildi. Peter Jackson’ın 2005 tarihli yeniden yapımı ‘King Kong’ ise hareket yakalama (motion capture) yoluyla yaratıldı. Burada bir insan (Andy Serkis), bilgileri bir bilgisayara kaydeden bir takım elbise giyerken; gorilin hareketlerini gerçekleştiriyor ve bilgisayar animatörleri bu verilerle bilgisayarda dijital maymunu yaratıyor. Digital King Kong’un kürkünün gerçekçi gözükmesi için de yenilikçi bir kürk sistemini de tasarladılar. Kong’un en son filmi olan Skull Island’da ise şu ana kadar yapılmış en gerçekçi Kong’u görüyoruz. Tüm dünyada yaklaşık 300 ILM (industrial light & magic) efekt sanatçısı, yaratık üzerinde 18 aydan fazla bir süre boyunca, katman katman animasyon ve kompozit çalışma içeren karmaşık bir süreçte çalışıp inanılmaz bir sonuç elde ettiler.
Bu örneği vermemin sebebi sektörde inanılmaz derecede hızlı bir gelişim olduğunu göstermek içindi. Özellikle son yıllarda bunu daha da görüyoruz. Oyunda kullanılan Unreal Engine’i şimdilerde filmlerde kullanılmaya başlanıyor. Yazılım gelişimlerinin yanında artık yeni film çekim tekniklerinin keşfedilmesi, VR ve AI’ın post prodüksiyonda kullanılmaya başlanması daha büyük yeniliklerin geleceğini gösteriyor. Teknoloji ilerledikçe Amerikan film endüstrisi de doğru orantılı bir şekilde gelişip sınırları zorlayacaktır.
‘Netflix ‘Avengers’ gibi büyük yapımları etkilemez’
Netflix’in film endüstrisine etkisini tüm boyutlarıyla değerlendirecek olursanız, insanların sinemaya gitme alışkanlıkları önünde engel midir yoksa sektörü daha da büyüten bir kapı mı?
Ben sinema alışkanlığını küçüklüğümden beri sevmişimdir. Görsel efektlerin çok büyük bir kısmını oluşturduğu büyük prodüksiyonların sinemada izlenmesi gerektiğini düşünüyorum ki hakkı verilebilsin. Bunlar genellikle 600-900 kişilik takımların çalıştığı ve çok emek harcanan yapımlar oluyor. Hem ses hem de görsel efektler açısından performansın tam yaşanması için sinemaya gidilmesi gerekiyor.
Netflix gibi online platformlar zaten ‘Avengers’ gibi büyük Hollywood filmlerini etkilemeyecektir. Çünkü sinemada izlemenin çok daha farklı bir keyfi ve deneyimi olacağını seyirci zaten biliyor. Bu gibi yapımların amaçlarından biri seyirciye görsel bir şölen hazırlamaktır. Bu deneyimi sinemadan başka bir yerde bulmak çok zor.
Netflix film ve dizi endüstrisine kesinlikle büyük bir katkı sağladı. Çok fazla proje olduğu için çok fazla da iş kolu açılmış oldu sanatçılar için. Tabii inanılmaz bir üretim olduğu için de farklı kalitelerde diziler ve filmler piyasaya sürülmeye başladı. Dizilere ve filmlere olan talebi çok artırdı ve baştan bir film izleme kültürü yarattı. Daha küçük yapımların sinemaya gitmeden evden izlenebileceği bir mecra yarattı. Ama dediğim gibi büyük çaplı prodüksiyonların önünde bir engel oluşturduğunu hiç sanmıyorum, aksine bağımsız yapımların, daha küçük bütçe ile hazırlanan yapımların seyirci tarafından görünebilirliğini artırdı.
Görsel efektlerin, pratik ve ses efektlerinin çokça olmadığı, filmin ana etmenlerinden birini oluşturmadığı filmler için sinemada izlenme sayısını tabii ki düşürdü. Sektör zaten sürekli gelişmekte ve teknolojiye bağlı olarak da projelerin yapım aşaması ve şekli de değişmektedir. Teknoloji ilerledikçe insanların alışkanlıkları da doğru orantılı bir biçimde değişime uğruyor ve farklı pazarlar çıkıyor.
Türk film endüstrisinin eksikleri ve artıları nelerdir?
Türk filmlerindeki eksikler aslında yavaş yavaş giderilmeye başlıyor. Ancak en büyük eksiklerden bir tanesi görsel efektler olduğunu düşünüyorum. Çok başarılı prodüksiyonlar var, fakat sektörün büyümesi için kalitenin artması gerek. Konu işleyişi, karakter yaratılışı ve gelişimi, sinematografi, hikaye anlatımı gibi alanlar daha gelişmiş durumdayken teknolojinin bu kadar ilerlediği ve hemen hemen çoğu şeyin yazılımlarla oluşturulduğu bu zamanda bizim bu ilerlemeleri geriden takip etmemiz Türk sinemasının gelişimdeki en büyük engellerden biri.
Ayrıca post prodüksiyona ayrılan bütçenin kısıtlı olması da en iyi kaliteyi sunmayı maalesef engelliyor. İmkansız değil fakat zordur. Çok fazla nitelikli insanların olmaması işin bir diğer yanı. Üniversitelerde bu disipline yönelik daha fazla bölümün açılması ve geliştirilmesi gerekiyor. Sadece üniversiteler de değil, görsel efektler ve animasyon üzerine kurulan kurumların artması önemli derecede bir fark yaratacaktır.
Artık görsel efektleri online öğrenebileceğiniz, hemen erişebileceğiniz binlerce öğretici videolar var. Bu gibi platformlara yatırım yapılırsa ve daha çok kalifiye sanatçı çıkartılırsa Türk sineması adım adım
daha fazla fark edilecektir.
Teknik açıdan yeterli olmayan sanatçı eksiklerini dışardan stüdyolarla anlaşılıp kapatılacağını düşünmek yanlış bir yaklaşım. Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Kış Uykusu’ filmi kurgu, görüntü, ses ve oyunculuk açısından size mükemmel bir sinema deneyimi sunuyor. Çünkü tekniğin ve anlatımın gücünü seyirciyi filmin içine almasıyla görüyorsunuz. Gerçekliğini sorgulatmayan bir yapım. Fakat ‘1453’ filmine baktığınızda Türkiye’de zamanında en çok yatırım yapılan, bilgisayarda üç boyutlu ortamda kalabalık, patlama, yıkım simülasyonlarının oluşturulduğu gelmiş geçmiş en büyük savaş sahnesinin bir sürü teknik hata yüzünden
gerçekliğini yitirdiğine şahit oluyorsunuz. Bu gibi yapımların başarılı olması için çok iyi bir VFX Süpervizörü ve onun altında sorumlu olduğu sanatçıları olmalıdır.
‘Yönetmenin yanında süpervizörler olur’
Görsel efekt sanatçısı olarak, Hollywood’daki çalışma metodunuzun Türkiye’deki işleyişle farklılıkları nelerdir?
Hollywood, Türkiye’den çalışma metodu olarak birkaç yerde ayrılıyor. Özellikle pre-prodüksiyon ve post prodüksiyon arasında farklılıklar görmek mümkün. Hollywood’da kesinlikle yönetmenin yanında VFX ve FX süpervizörleri olur. Türkiye’de bu her zaman olan bir şey değil, hatta pek
olmayan bir şey. Bu kişiler takımlarını post prodüksiyonda yöneten kişilerdir ve herhangi bir çekimin bir yeri dijital ortamda gerçekleşecekse sette bulunmaları şarttır.
Görsel efekt süpervizörü, prodüksiyon öncesi aşamada olabildiğince erken işe alınır ve senaryo dökümü ile belirli VFX ihtiyaçlarını tartışmak için hemen yönetmen ve yapımcıyla buluşur. Yönetmenin beklentilerini sağlam bir şekilde anlayan görsel efekt süpervizörü, kaba taslaklar, çevre resimleri, animatikler veya üç boyutlu modeller tasarlamak için konsept sanatçıları, modelleyiciler ve animatörlerden oluşan ekibine başvurur. Süpervizör, mavi ekran/yeşil perde, hareket kontrolü veya diğer gerekli ekipmanların kullanımını dikte etmek için görüntü yönetmeni, ilk yönetmen yardımcısı ve yapım tasarımcısı gibi prodüksiyon departmanı başkanlarıyla işbirliği yapar. Birlikte, filmin her bir çekimi için hangi görsel efektlerin gerekli olduğuna karar verirler. Daha sonra post prodüksiyondaki ekibine sahneleri vererek nerede nasıl bir efektin, modelin, animasyonun olması gerektiğini paylaşır. Ne kadar iyi, nitelikli bir VFX süpervizör prodüksiyonda varsa o kadar hem zamandan hem de maliyetten kar edersiniz. Sette işi sadece yönetmene bırakırsanız o zaman post prodüksiyonda çok fazla sorunla uğraşmak zorunda kalırsınız.
Maalesef Türk prodüksiyonlarında olan şey budur. Çünkü görsel efektlerin yaratılacağı kısımlar için gerekli elementler oluşturulmamış olabilir ve bu da sanatçılar için daha fazla yük ve zaman anlamına gelir. Burada her departman birbiriyle ilişkili bir biçimde çalışır ve eğer bir sahnenin çekimi bittiyse hemen post prodüksiyona devredilir. Sanatçılar üzerinde çalışmaya başlar. Ayrıca müşteri fikrini değiştirip son dakikada size efekti daha farklı biçimde yapmanızı söyleyebilir, bu gibi şeylere her zaman hazırlıklı olmak sanatçının görevi. Ama süpervizörünüz son dakikada değişime yetişemeyecek bir sahne ise, müşteri ile konuşup ya zamanı ileri çeker ya da değiştirilmemesi gerektiği konusunda anlaşır. Bu gibi zamanlarda işini çok iyi bilen bir süpervizörün olması çok büyük bir kazançtır, çünkü olamayacak olanı söyleyen ve gerçekliğin bozulacağını düşündüğü noktada müşterinin fikrine itiraz eden kişidir.
Türkiye’de ekibin başında olması gereken nitelikli görsel efektler süpervizörü olmaması maalesef çok büyük bir dezavantaj. Bu kişiler ekibi yönetmekten, neyin yapılıp neyin yapılamayacağını saptamaktan ve her bir departmanın birbiriyle uyum içinde olmasından sorumlular. Projeyi yetiştirmek için çok fazla çalıştığınız da olabiliyor ama günlük çalışma saatiniz 8-10 saatin üstüne çıktığında size fazla mesai için de ayrı bir ücret ödenir. Bu gibi yönlerden Türkiye’deki çalışma metodundan çok ayrılıyor.
Netflix Türkiye’de çalışmayı düşünür müsünüz?
Tabii düşünebilirim. Yakın gelecekte böyle bir planım olmasa da projenin içeriğine bağlı olarak çalışabilirim.
Tanınmış ve büyük yapımlar da görsel efektler sanatçısı olarak yer aldınız. Peki ‘Ice Cream in the Cupboard’ ve ‘Good People’ gibi şimdilerde ödül toplayan bu iki yapımda aldığınız görevden bahseder misiniz?
Baş görsel efektler sanatçısı ve danışmanı olarak yer aldım her iki filmde de. Sanatçılara süpervizörlük yapmakla sorumluydum. Prodüksiyon için bir VFX listesi oluşturmak ve neyin gerekli olup olmadığını saptamak, çekimleri zorluk, emek ve öneme göre sıralamak, başından sonuna kadar post prodüksiyonun pürüzsüz bir şekilde geçmesini sağlamak işimin bir parçasıydı. Diğer sanatçılar da verdiğim direktifler doğrultusunda filmin post prodüksiyon tarafını başarıyla tamamladı.
Benim için önemli bir projeydi çünkü başka sanatçılardan sorumlu olmak ve işin yönetim tarafında yer almak çok daha farklı bir deneyimdi. Bütçenin kısıtlı olmasından dolayı da en iyi kaliteyi çıkarmak adına bir sürü teknik sihirbazlıklardan yararlandık diyebilirim.
Görsel efekt sektörü ile alakalı, rakiplerine göre ön plana çıkmış belli bir alanda uzmanlaşmış sanatçılar için tahmini yurt dışı kazançları nelerdir?
Genellikle yılda 120 bin doların üstüne çıkarsınız. Başlangıç pozisyonundaysanız ve hiç deneyiminiz yoksa eğer saati 20-25 dolar arasında baslarsınız. Tabii efekt sanatçısı iseniz başlangıç ücretiniz diğer dallara oranla biraz daha yüksek oluyor. Çünkü efekt sanatçısı hem teknik acıdan çok değerli hem de endüstride o kadar fazla yok. Çok fazla animasyoncu, modelci ve kompozitci var, fakat efekt sanatçılarının yüzdesi endüstride diğer alanlarda çalışan sanatçıların yüzdesine göre çok daha az. Bunun nedeni de her ne kadar efektleri izlemesi çok etkileyici olsa da yapım aşamasının çok daha teknik olmasının sanatçıları korkutması.