FREDERIKE GEERDINK
Pazar günkü seçimler meraktan öldürüyor insanı: HDP barajı geçecek mi geçmeyecek mi? Bir başka deyişle Türkiye Erdoğan’ın liderliğinde otoriterliğe yuvarlanıp gidecek mi gitmeyecek mi?
Madem daha vakit var, fark yaratacak şu partiye, HDP’ye daha yakından bakalım. Enterasan bir şeyler söylenip duruyor bu parti hakkında ve her nasılsa genel kabul görüyor bunlar.
Ben pek öyle düşünmüyorum.
Deniyor ki, ‘Seçim sonuçları HDP’nin sırf Kürtçü bir parti olup olmadığını gösterecek.’
İyi de nasıl? Barajı geçerlerse artık Kürtçü değiller, geçemezlerse öyleler mi? Bir partiyi sadece aldığı oylar mı tarif eder?
Tabii ki değil. Bir partiyi tarif ederken vizyon ve hedefleri de hesaba katılır. Bu bağlamda HDP çoktandır Kürtçü bir parti değil. Öncülleri de öyle değildi. Evet, HDP’den öncekiler daha ziyade Kürt seçmene hitap ediyordu ve bunu aşmak için pek çaba göstermedi. Ama ne istediklerine baktığınızda hiçbirine ‘Kürtçü’ tanımı tam uymuyordu.
HDP ve BDP ve DTP gibi öncülerinin ana hedefi Türkiye’de herkes için demokrasiydi. Kendi etnik grupları için mücadele ettiklerini ima etmek, milliyetçi bir parti olduklarını çağrıştırıyor. Tıpkı ‘Türklük’ temalı MHP gibi. Türkiye’deki egemen milliyetçilik böyle olabilir ama bu, Kürt siyasi hareketine de aynı pencereden bakılabileceği anlamına gelmez.
Mevcut devlet ideolojisi Türk milliyetçiliği her Müslüman’a Türklük ve Sünnilik dayatıyor ve Müslüman olmayan herkesi, Ermeni, Rum, Yahudi, kim varsa, acımasızca dışlıyor. Bu dışlananlar hiçbir zaman tam ve güvenilir yurttaş olarak görülmedi, görülmüyor.
Kürt hareketi de kapsayıcı ama kimseyi belirli bir kimliğe zorlayarak değil, herkesin nasıl rahat ediyorsa o kimlikle yer alacağı bir toplum yaratarak. Ermeniler gibi kimliklerinden ötürü dışlanan gruplar dahil. HDP’ninki lafta değil. Partide ve kardeş parti DBP’nin elindeki belediyelerde uyguluyorlar da bunu.
Şu anda HDP’ye daha ziyade Kürtlerin oy vermesinin nedeni, partinin Kürt hareketinden doğmasından. Ancak HDP barajı aşabilmek için mesajlarını geleneksel seçmeninin ötesine taşımaya karar verdi. Ama dikkat edin: Bu amaç uğruna parti ilkelerini değiştirmiş değiller. Kapsayıcı, demokratik hedefler olduğu gibi duruyor, sadece daha geniş bir kitleye ulaştırılıyor. Birçok Türk’ün HDP’ye mesafeli duruşu, Türk milliyetçiliğinden ileri geliyor, HDP’nin kimliğinden değil.
Yine deniyor ki, ‘Eğer HDP barajı geçerse yeni seçmenlerini tutabilmek için Öcalan’la arasına mesafe koyması gerekecek.’
Bugünkü Kürt haraketini başlatan adam Öcalan. Ve kendisi şu an hala hareketin tartışmasız lideri. HDP’nin kökleri de bu harekette. HDP’in radikal demokrasi vizyonunu çizen de Öcalan. Hal böyleyken HDP, hareketin kurucusu liderle arasına neden ve nasıl mesafe koysun?
Bunun yerine Türklerin PKK, Öcalan ve Türkiye’nin tarihine eğilmesinde yarar var. Eğer Kürtlere ve diğerlerine uygulanmış baskı tam olarak idrak edilirse ancak o zaman gerçek ve kalıcı barışa ulaşılabilir. HDP’nin Öcalan’la arasına mesafe koyması barışı yokuşa sürer.
Bu, HDP daha geniş bir kitlenin oyunu alıp barajı geçerse HDP-Öcalan-Kandil arasındaki güç dengesinin HDP lehine değişeceği anlamına da gelmiyor tabii.
Nihayet deniyor ki, ‘Öcalan geçmişte kaldı, artık kenara çekilmeli’
Evet, sık sık ben de böyle düşünüyorum. Evet bir anlamda Öcalan geçmişte kaldı.
Öyleyse çözersiniz Kürt sorununu, halka kaderini tayin hakkını tanırsınız ve hareketin liderini de salıverirsiniz. Belki o zaman çekilir bir kenara, isterse tabii. Ama şimdi olmaz bu.
Zaten bir hücreye hapsolmuşken kenara çekilmek de zordur.