EMRAH TEMİZKAN
emrahtemizkan@diken.com.tr | @emrahtemizkan
Dilimizde hep aynı sorular: “Mevsimler bitti mi?”, “Böyle kış mı olur?”, “Kar ne zaman yağacak?”
Bu söyleşinin yayınlandığı ana kadar Türkiye, tüm kesimlerinde ‘alışık olduğu’ kar yağışıyla henüz tanışmadı. ‘Küresel ısınma’ ve ‘bitmeyen betonlaşma’nın mevsimlere etkisinden haberdarız. Ancak bu bilgi bize yetiyor mu? Elimizden ne gelebileceğine dair fikir sahibi miyiz? Gezegenin ‘çöktüğünü’ her an görürken, özellikle de beklenmeyen dönemlerde yaşanan büyük hava olaylarında iklimbilimcilerin ağzından tek bir cümle dökülüyor: “Bunlar iyi günlerimiz…”
Sahiden ‘bunlar iyi günlerimiz’ mi? Artık iki mevsime mi alışacağız? Temmuz ayında yaşanan dolular ya da ocak ayında yaşanan güneşli havalar olağandışı gelmeyecek mi? Daha çok ‘beton’la nereye kadar gidebiliriz?
Tüm bunların cevabını almak için Facebook’ta ‘Hava Delisinin Not Defteri’ sayfasıyla hatrı sayılır bir kitleye ulaşan ‘havadelisi.com’un başyazarı Ondokuz Mayıs Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği Bölüm Başkanı Dr. Ozan Mert Göktürk’e sorduk.
‘Hava Delisinin Not Defteri’ kendilerini şöyle anlatıyor: “Beş kişilik bir çekirdek ekip tarafından ticari kaygı olmaksızın yönetilen Hava Delisinin Not Defteri, hava ve iklim olaylarıyla yatıp kalkan (şaka değil) bir meteorolog-iklimbilimci (Dr. Ozan Mert Göktürk) tarafından 2010 yılında kuruldu. Havadelisi ekibinin tamamı, bu işlere gönül verip kendini geliştirmiş, profesyonellere taş çıkartacak kadar bilgili meteoroloji meraklılarıdır.”
Halen kış gelmiş gibi hissetmiyor insanlar. Siz de böyle hissediyor musunuz?
Ülkemize kış bazı seneler gelmez. Yaz hemen her sene gelir, ama kış gelmeyebilir. Küresel ısınma, iklim değişimi filan yokken de bu aynıydı. Bunu böyle ‘şak’ diye söyleyince insanlara biraz tuhaf gelebiliyor, ne kastettiğimi açıklayayım: Türkiye’de (ve bizim bulunduğumuz iklim kuşağının tümünde) kış mevsiminin ‘doğal değişkenliği’ fazladır [teknik tabirle, kış ortalama sıcaklıklarının ‘standart sapma’sı yaz ortalama sıcaklıklarınınkinden ciddi biçimde yüksektir].
Bu şu demek: Geçen sene kış boyunca tir tir titremiş olmanız, bu sene kışın büyük bölümünü ince bir ceketle geçiriyor olmanızla çelişmez. Bir yıl kış çok soğukken takip eden yıl -görece- gayet ılık olabilir. Bu işin küresel ısınmadan kaynaklanmadığına, eskiden de böyle olduğuna bir örnek vereyim: Boğaz’ın Karadeniz’den gelen buzlar ile kaplandığı meşhur 1954 kışından yalnızca bir yıl sonra, 1955 kışında, İstanbul’a kar bile neredeyse hiç yağmadı. Geçen seneyi ve bu seneyi de aynı şekilde değerlendirebilirsiniz.
‘Kışın ciddi bir sıcaklık artışı halen yok’
Dört mevsim diye bir şey kalmadı mı? Bahar ayları artık koca bir hayalden mi ibaret?
Bu soruyu soran çok, ama herkes aynı şeyi mi kastediyor onu bilmiyorum. Biz iklimbilimciler verilerle, sayılarla çalışıyoruz; böyle muğlak sorular hoşumuza gitmiyor. Şaka şaka, madem milletimizin merak ettiği budur, soruyu doğru anladığımı varsayarak cevap vereyim: Türkiye’de yazlar bariz biçimde daha sıcak hale geldi. Eskiden (90’lı yıllardan önce) ‘sıcak dalgası’ olarak nitelenen ve birkaç defa gelerek en fazla birkaç gün süren havalar artık yaz mevsiminin ciddi bir bölümünü kaplıyor. İlkbahar ve sonbahardaki sıcaklık artışı da yazın ‘süresi’nin uzadığı hissini doğuruyor, çünkü mayıs ve eylül aylarında dahi kuvvetli sıcak dalgaları yaşanabiliyor.
Öte yandan kış mevsiminde, ‘ortalamada’, yaz ve diğer mevsimlerde gözlenen kadar ciddi bir sıcaklık artışı halen yok; bu şu demek, soğuk kışlar -her yıl olmasa da- halen var; en azından, çok soğuk olmayan kışların içinde bile gayet soğuk günler var.
Özet olarak, kışın -genelde- normal yaşanması, sonra hemencecik mayısta, hatta bazen nisanda bile yaz günlerinin görülmesi ve ardından gelen gerçek yazın uzun sürmesi durumu var… Tüm bunlar “Dört mevsim kalmadı ya” yorumlarının sebebi diye düşünüyorum.
Anlattıklarınız ‘küresel ısınma’nın getirilerini devre dışı mı bırakıyor?
Bu demek değildir ki yaşadığımız ılık kışlarda küresel ısınmanın hiç rolü yok… İstanbul’da kış günü sıcaklığın 20 dereceye çıktığını düşünün. Eğer küresel ısınma olmasaydı o sıcaklık belki 20 değil 18 dereceye çıkabilecekti, ama hava yine kışların ‘doğal değişkenliği’nin bir sonucu olarak ılık olacaktı. Küresel ısınma buna bir ‘tık’ daha katkı yapıyor. Küresel ısınmaya bağlı iklim değişimi atmosferdeki dolaşımı etkileyerek iklimi çok daha farklı biçimlerde de etkiliyor elbette ama o konular çok daha karmaşıktır; o etkilerin ‘doğal değişkenlik’ten tam olarak ayırt edilebilmesi zordur.
İnşaatın durmadığı Türkiye’deki ‘betonlaşma’ iklimi nasıl etkiliyor?
Küresel ısınma ve buna bağlı iklim değişiminin bir numaralı sebebi küresel ölçekte fosil yakıt kullanımına bağlı sera gazı (en çok da karbondioksit) salımı. Betonlaşma ve ormansızlaşma doğrudan sebep değildir, fakat küresel ısınmanın sonuçlarını ağırlaştıran etkenlerdir. İstanbul’daki aşırı yapılaşma da öyledir.
Betonun artmasının iki bariz sonucu var.
İlki, binaların başlı başına ısı kaynağı olmasından ve betonun var olan ısı enerjisini şehre hapsetmesinden ileri gelen ekstra sıcaklık artışıdır. Buna ‘şehir ısı adası’ diyoruz. ‘Şehir ısı adası’, zaten daha sıcak ve bunaltıcı hale gelmiş olan yaz mevsimini daha da bunaltıcı yapıyor. İlaveten binalar rüzgarı da kestiği için ferahlamak hepten zorlaşıyor. İkinci kötü sonuç, her yerin beton olmasından ötürü, suyun kendi doğal yatağında akamaması ve toprağa/göle/denize çabucak ulaşamamasıdır.
Bu da şehir sellerine neden oluyor. Küresel ısınma denizleri daha sıcak yapıyor, sıcak deniz daha kolay buharlaşarak atmosfere karışıp şiddetli yağışları tetikliyor. Üstüne bir de siz dere yatağına beton döküyorsunuz, o şiddetli yağış nereye akacak? Sizi alıp denize götürecek, başka bir şey yapamaz.
‘İklim değişimi aşırılıkları olağan hale getiriyor’
Yazın İstanbul’daki fırtınalı ve yağışlı iki günü düşünen bir insan ne anlamalı? Bunun devamı gelecek mi?
Evet. Fakat, bunları tartışırken bir miktar temel iklim bilgisi paylaşmak gerekiyor, yoksa söylenenler havada kalabiliyor. “Yazın ortasında dolu yağdı!” haberlerinin yapıldığı medya ortamı bunu biraz da zorunlu kılıyor. Dolu, yağdığı zaman Türkiye’de birçok yere zaten yazın ortasında yağar. Fırtınalı, yağışlı, dolulu, hortumlu yaz günleri İstanbul’da geçmişte, küresel ısınma yokken de oldu, bundan sonra da olacak.
Yukarıda da söylediğim gibi, iklimin ‘doğal değişkenliği’ni küresel ısınmadan kaynaklanan iklim değişiminden ayırt etmek kolay bir iş değil. Hava durumundaki aşırılıklar da nadir ama aslında ‘olağan’ hadiselerdir. Fakat şu var, küresel ısınmadan kaynaklı iklim değişimi bu aşırılıkları biraz daha az nadir, dolayısıyla daha olağan hale getiriyor, getirecek. Yani İstanbul’da cam çerçeve indiren dolu, araba sürükleyen sel her yaz görülmeyecek, ama belki 30-40 yılda bir gerçekleşecek aşırı hava olayları 4-5 yılda bir, 4-5 yılda bir görülenler her sene olmaya başlayacak. Birçok bilim insanı “Başladı bile” diyor. Kulak vermek gerekiyor.
Geri dönülmez bir yolda mıyız?
Hayır, her şeyden geri dönülebilir ama böyle bir bilincin ve iradenin var olması gerekiyor. Var mı? Buna da okuyucular karar versin.