Avrupa Birliği Komisyonu’nun dün yayınladığı ve Türkiye’nin demokratik kurumlarının işleyişinde ciddi sorunlar olduğunu belirttiği şaşırtıcı olmayan raporun dumanı tüterken, aynı gün Türkiye’de bu geri gidişe dair el yükselten bir olay yaşandı. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, TİP Milletvekili Can Atalay’ın hak ihlali gerekçesiyle tahliyesine hükmeden Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında yetki sınırlarını aştıklarını iddia ederek suç duyurusunda bulundu. Türkiye’de yasama, yürütme ve yargı arasında etkili bir kuvvetler ayrılığı bulunmadığına dikkat çeken AB raporunun yayınlandığı gün gündemi sallayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımamakla beraber, Atalay hakkında hak ihlali kararı veren üyelerine yönelttiği suçlamalar, hukuk devleti adına durumun vahametini apaçık ortaya serdi.
Gezi Parkı davası iktidar için öyle ikonik bir dava ki, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan Osman Kavala hakkında “derhal serbest bırakılmalıdır” diyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği kararı uygulamayarak Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde oy hakkını kaybetmeye varan yaptırımların önünü açmaktan çekinilmiyor. Can Atalay, hukuki bir engel olmadığı için milletvekili adayı olabildi, seçime girdi ve Hatay halkı tarafından kendilerini temsilen meclise gönderildi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi Atalay’ın cezasını milletvekili seçildikten sonra yani siyasi dokunulmazlığını aldıktan sonra onadı. Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararı buna işaret ediyor. Bu durumda Atalay’ın yargılanmasına vekilliği süresince ara verilmesi gerekiyor. Özetle mahkeme ne Atalay’ın suçlu olup olduğuyla ilgileniyor ne de davayı ortadan kaldırıyor.