Çocukların öylece ortada kalmasından endişelenen bir öğretmen, “büyük komplonun bir parçası olarak”, “Çocuklar ölmesin” demiş.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi, 1 yıl 3 aylık hapis cezasını onamış, 11 ay kadar yatması gerekecekmiş.
Ertelemeye de gerek görülmemiş.
Bunu söyleyerek, terör örgütüne, hendeklere, canlı kalkanlara, gencecik çocukların toprağa düşmesine destek verilmiş!
Ayşe öğretmen bunların üzerine bir de 3 aylık hamileymiş, olsun, çocuğu cezaevinde de doğabilirmiş.
Ağır bir karnenin üzerine bir de bu durum “takdir” olarak işlenivermiş.
Ayşe Çelik, daha operasyonlar başlamadan çocukların ölmesinden ürkmüşse, çocuklar gerçekten ölebilen insanlar olduğu içindir.
Ceylan, Uğur, Umut, Koray, Fırat ya da isimleri “her neyse ve ne şekilde ölmüşlerse…”
Ve adalet biraz da empatidir.
Olası tepkilerin azaltılmasına yönelik tedbirler almak değil.
Operasyonları, yaşananları tartışmak bir yanda dursun, hani sürekli tekrarlanan, “90’lar” var ya, en azından o yılların bıraktığı hafıza adına endişeyi anlayabilmektir.
Ve o uyarıların daha sert yapılmasının sebebi de “stüdyodaki gürültüden olacak” sesler duyulmadığı içindir.