Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Türkiye’de Kürt sorununun ve çevresindeki krizlerin çözümü, radikal bir demokrasiyle mümkün. Demokrasi sadece bir yönetim biçimi değil; bir halkın dilini, kültürünü ve iradesini yaşatma hakkıdır. Öcalan’ın çağrısının özü de tam burada yatıyor: Çözüm, halkların kendi kararları ve demokratik yollarla geleceğini kurmasıdır. Kürt halkının kimliği, dili ve özgürlüğü, sadece anayasaların satırlarında değil, halkların kalbinde, bilincinde yer edinmelidir. Anadilde eğitim, yerel yönetimlerin güçlenmesi, halkın kendi kendini yönetmesi, tartışmaya açık olmayan haklardır. Bu haklar beklenerek değil, yaşanarak var edilir.
Barış çağrısı yapıldı ve halklar bu çağrıya özgür iradeleriyle karşılık veriyor. Barış, yalnızca sözle değil, karşılıklı emekle kurulur. Beklemek değil, herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Bu topraklar, darbelerin, savaşların ve inkârların ağır gölgesinde büyüdü. Acının ve direnişin mayasında yoğrulan bu halk için şimdi yeni bir inşa zamanıdır. Şimdi, direnenlerin alın teriyle, umutla, sabırla yeni bir hayatı ilmek ilmek örme zamanıdır. Çünkü geleceği ancak mücadele edenler kurar.
Bugün en acil sorumluluk, hasta tutsaklar başta olmak üzere tüm siyasi tutsakların özgürlüğüdür. Zira hapishaneler sadece dört duvar değildir; onlar, bir halkın onurla yazdığı direnişin yaşayan hafızasıdır. Bu hafızayı özgür kılmadan, gerçek bir barışın temelleri atılamaz. Bir gün daha gecikmek, bir yarayı daha kanatmak, bir umudu daha soldurmaktır.