Erdoğan ‘demokrasi ve özgürlüklerden geriye gidiş var’ diyen Avrupalı kurumları terslerken ‘kendine güvenen egemen devlet’ ve ‘dik duran adam’ tiradında konuşuyor.
Sanki emperyal heveslerinden hiçbir şey kaybetmemiş olan Britanya, ondan aşağı kalmayan Fransa ya da Hollanda egemen devlet değil.
Sanki Avrupa’nın motor gücü Almanya kendi göbeğini kesemediği için Avrupa Komisyonu’na yetki devrinde bulunmak gibi bir ezikliğe razı oluyor!
AB bir ‘fren’ ve ‘teşvik’ mekanizması; biri standartlardan kayışı önlerken diğeri standartların yükselmesini teşvik ediyor.
AB’yle ortaklık kuruyorsan bu iki mekanizma da ‘Evet bu benim işim’ diyerek devreye girer. Bu mekanizma size rağmen sizi peşinen kabul ettiğiniz kriterler ve standartlar bandında tutmaya çalışır.
AB’yi bir başarı öyküsüne dönüştüren ‘dikte’ değil ‘müzakere’ ve ‘uzlaşma’ kültürüdür.
Bu kültürü içselleştirmek bir yana böylesi meziyetlerden nefret edenlerin uyarılar karşısında ‘milli gurur’ ve ‘bağımsız dış politika’ retoriğine sarılmalarının bir anlamı yok.