Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Bugün artık ‘Yenikapı ruhu’ndan yandaş kalemlerin bile söz etmesinin mümkün olamayacağı bir zamandayız. CHP’nin İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı ilan etmeye hazırlandığı bir dönemde, İmamoğlu’nun önce diplomasının iptal edilmesi, bir gün sonra da evinden gözaltına alınarak tutuklanması, siyasetin ortasına bir bombayı da bıraktı. Ortağı Bahçeli’nin, Ortadoğu’daki dengelerin hızla değiştiği bir zamanda PKK’ye silah bıraktırılarak, Suriye Kürtlerini de Türkiye’nin yanına alabileceği bir strateji için çağrı yaptığı bir zamanda, Erdoğan’ın, ‘kent uzlaşısının’ hedefe konulduğu bir operasyonla muhalefete yönelik yargı eliyle yeni bir tasfiyeye girişmiş olması, PKK ve Suriye denklemine dair süreci de hem yavaşlattı hem de zora soktu.
Çünkü siyaseti yakından takip eden herkes, tüm bu gelişmeleri haklı olarak Erdoğan açısından kendi siyasi bekasının öncelik oluşturduğu şeklinde okudu. Mümtaz’er Türköne’nin yaptığı değerlendirme ve yorumlar karşısında, Bahçeli ‘çürük’ ifadesini kullanarak, ortağı ile durumlarının iyi olduğunu anlatmaya çalışmak adına erken seçimin gündemde olmadığını ifade etmiş olsa da artık şu bir gerçek ki, ‘Yenikapı ruhu’ ruh çağırıyor… Ama nafile. Çünkü artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Türköne’nin, Bahçeli’nin ‘süreç’ için gerekirse ortağı ile yollarını ayırmayı göze alacağı biçimindeki iddialı vurgularının hayat karşısında nasıl bir sınavdan geçeceğini göreceğiz. Ancak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın, “Bu konuda 2,5 aktif üye var. YPG konusunda problemli olduğumuz ülkeler, Amerika, İngiltere, biraz da Fransa” ifadelerinden 10 ay kadar sonra Fransa’nın yaptığı deparla artık 2.5’ten 3 sınıfına yükseldiği yadsınamaz. Tüm bu tablo içinde, iktidarın iç politika hesapları ve “Kürt anasını görmesin” aymazlığının, ülkenin önüne yeni bedeller koyması sürpriz olmayacaktır.