Turkcell Genel Müdürü Bülent Aksu’nun ani biçimde görevden alınması dün konu ile ilgili ilgisiz herkesin ortak konusuydu.
Ancak aşağıda anlatacaklarımı, Turkcell’den ve kamu reklamlarından beslenen medyasının hiçbir yerinde okuyamazsınız.
11 gün önce genel müdürlüğe atanan, öncesinde de yönetim kurulu başkanı olarak görev yapmış biri nasıl olur da 11 günde kapının önüne, hem de buz gibi bir basın açıklaması ile koyulurdu.
Meseleyi bilenler için ise olay gayet anlaşılırdı.
Hem parti, hem de daha dar anlamda “aile içi” bir mesele idi.
Aslına bakarsanız, dışardan tek parça, monoblok bir parti gibi görünen AK Parti hiç de öyle değil. Tam aksine farklı parçalardan oluşmuş bir mozaik ve bu parçaların arasında çok ciddi bir çekişme, özellikle de 4 sene sonrasına yönelik bir planlama var.
Güçlü iktidarın elindeki özellikle mali imkanlar ise, bu parçalar arasında çekişmeye neden oluyor.
İktidarın kontrolündeki kamu ya da kamu paylı şirketlerin gücü, kavganın asıl nedeni. Bunların en önemlileri kamu bankaları ve Turkcell.
Bunlar hem yakınlarına kadro sağlamaya yarıyor, hem de bunların mal ve hizmet alımları kontrolü elinde tutanların yandaşları için parasal imkan sağlıyor, bunların toplamda 1 milyar doları bulan reklam bütçesi ise özellikle medya üzerinde güç ve etkinlik sağlıyor.
Bu yüzden partideki güç dengelerinin değişmesi, bu şirketlerde de sarsıntılara, artçılara neden oluyor.
Turkcell’de olan da bu.