
MUSTAFA ALP DAĞISTANLI
Şu cümlesini okuyunca Ursula K. Le Guin’e bir kere daha ve daha çok saygı duydum: “Virgüllere milletvekillerine duyduğumdan çok daha fazla saygı duyuyorum.”
Son yıllarda ortaya çıkan ‘Sayın’ diye hitab etme salgınına ne demeli peki? Ne sayını, kim sayın, niye sayın? Politikacılar birbirlerinin gözlerini oyarlar, sonra da ‘Sayın’ diye konuşurlar. Bana ne, benim politikacılara, milletvekillerine saygım yok ki, riyakarlıktan başka bir şey beklemiyorum ki onlardan. Ama gazetecilerden beklediklerim var, çünkü gazetecilik gazetecilerden birşeyler bekler, bunlardan biri de yumruk mesafesini korumaktır.
Boks terimi gibi görünüyor ama gazetecilik için bir ilke. New York Times‘ın meşhur bir köşe yazarı vardı, William Safire (1929 – 2009). Safire siyasi yazılarından başka gazetenin hafta sonu ilavesinde dil yazıları yazardı: “On Language.” Bu yazılar Pazartesileri de Herald Tribune‘de yayınlanırdı. Safire siyasi olarak hiç yakın olmadığım biriydi ama dil yazılarını severdim, kaçırmazdım. Bu adam 1973’te NYT‘de köşe yazarı olmadan önce Watergate Skandalı’yla 1974’te başkanlıktan ayrılmak zorunda kalan Richard Nixon’ın metin yazarlarından biriydi. Her iki işi sayesinde (yüzünden!?) birçok politikacı ve yüksek bürokrat, asker ahbabı vardı. Safire, arkadaşı olsun olmasın, sözünü ettiğim tabakadan insanlar söz konusu olduğunda, kendine şu kuralı koymuş: “Öne çıktıklarında tekmele.”
Bizdeki bu ‘sayın’ tekmeleme mesafesini ihlal ediyor; uzaklaştırıyor ya da yakınlaştırıyor. Saygınlık talep edilerek sağlanamaz, hak edeceksiniz. Bizde talep ediliyor. Yok öyle yağma!
Diyeceksiniz ki, mesela İngilizcede ‘Mr’ (mister) var, ‘Mrs’ var, ‘Miss’ var. Var, var da bu sanlar herkes için var. Bir John Smith ‘Mr’dır, yani bir sarıçizmeli Memet Ağa. Başbakan ona ‘Mr Smith’ diye hitap eder. Türkiye’ye transfer edersek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 11 Şubat 2006’da, Mersin’deki çiftçiye şöyle demeliydi: ‘Al ananı da git Sayın Mustafa Kemal Öncel!’
Yani İngilizcede ‘Mr’ ya da ‘Miss’ eşitleme için var, eşitliği bozmak için de ‘sir’, ‘lady’, ‘lord’ falan. Bizde ‘sayın’ eşitliği bozmak için var: Önemli kişilere ‘sayın’ denir. ‘Ben önemliyim, bana saygı duyun.’
Çetin Altan “Şeytanın gör dediği” başlıklı köşesinde önemli – değerli ayrımı üstünde durmuştu bir keresinde. Bizim kültürümüzde değerli olanın değil de önemli olanın itibar gördüğünü söyleyip eleştiriyordu. Binali Yıldırım ah ne önemliydi bir zamanlar, hiçbir değeri olmamasına rağmen; Oğuz Atay ise değerliydi, hala çok değerli. Neye saygı duyacağız, önemliye mi, değerliye mi?
Herkesin peşinen bir ‘sayın’ı varsa, cumhurbaşkanı da uyacak, sokaktaki insanla ‘sayın’ diye konuşacak, gazeteciyle de. Önce eşitleneceğiz. Cumhurbaşkanı karşısında bir eşiti olduğunu bilecek, ona saygıda kusur etmeyecek. Cumhurbaşkanı ‘sen’ diyorsa karşılığını ‘sen’ diye alacak, ‘namert’ diyorsa ‘namert’ diye alacak, ‘sayın’ diyorsa, peki, ‘sayın’ diye alacak. Cumhurbaşkanı haddini bilecek, alt tarafı bir vekil olduğunu aklından çıkarmayacak. Bütün öbür politikacılar da, bürokratlar da…
Bir şey daha: Batı’da politikacılara, başbakanlara, devlet başkanlarına ‘mister’ falan diye hitap etmek gazetecileri başbakan için “Yalancı” manşeti atmaktan, fino olarak karikatürünü çizmekten, yaptığı işi ‘aptallık’ diye nitelemekten alıkoymaz. Bunları dedikleri, yaptıkları için de mahkeme kapılarında sürünmez gazeteciler. (Batı’nın ifade özgürlüğü bakımından sorunsuz bir yer olduğunu söylemiyorum tabii, konumuz o değil.) Bizde öyle mi ya, gözünün üstünde kaşın var desen cumhurbaşkanına hakaretten dava açılıyor hakkında, hatta bazan da demediğin için.
Bu ülkede de bellenmesi gereken kural şu: O mevkiye seçilmekle, sana hakaret gibi gelse bile, en ağır eleştiriyi sineye çekmeye razısın demektir. Katlanacaksın. Saygı görmek istiyorsan hak edeceksin ve her gün hak edeceksin. Ülkenin, kurumların, yurttaşların haline bir bakın da öyle saygı umun.
Ha, bir de neymiş efendim, ‘makama saygı’. Bu tam bir orostopolluk. O makamlar saygı görme tahtı değil, hizmet verme yeridir, öyle olmalıdır. Ben makamı mı eleştiriyorum? Hayır, o makamda oturan kişiyi eleştiriyorum. Ha, ayrıca ‘Türk tipi başkanlık’ makamını/rejimini zararlı buluyor, eleştiriyorum, her tür tek-adam makamı aşağılanmaya müstehaktır.
Hayır! gazeteciler için, gerçeği arayanlar için, gerçeğe saygı duyanlar için, kamu yararını gözetenler için, doğaya ve hayvana saygı duyanlar için, sevgi duyanlar için cumhurbaşkanı da, başbakan da, muhalefet lideri de, şu ya da bu örgütün önderi de, politikacılar da, bürokratlar da, asker de virgül kadar saygın değildir. Sökelim hepsinin rütbesini.
Bütün bunları söyleyerek kabalık önermiyorum tabii, nezaket kuralları her zaman geçerlidir, neyimize yetmiyor?
Gazetecinin işi bu insanları hesaba çekmektir, ipliklerini pazara çıkarmaktır, denetlemektir… Virgül işte bunları anlatmak, göstermek için vardır ve saygındır. Virgüle saygı duymayan gazeteci işini layıkıyla yapamaz. Konuşurken bazan mangalda kül bırakmayız, “Virgülüme bile dokundurtmam” deriz. Bu sözün gereğini yerine getirebilmek için önce virgüle sahip çıkmalı, hak ettiği saygıyı göstermeliyiz. Politikacılara saygıda kusur etmeyen gazetecilerin virgül kullanmayı bilmemesine ne demeli!
DİLE GELENLER
‘Tarife’ eskiden beri gümrük vergisi demektir
Sayın Ali Tarhan geçen hafta demiş ki: “İkinci ve günün modası deyim ise ‘tarifeler’. ‘Tariffs’ sözcüğü İngilizcede ‘gümrük vergisi’ anlamına gelir. Bu sözcük de maalesef ‘tarifeler’ olarak dilimize yerleşti bile.”
Benim bildiğim, ‘tariff’in tarifeyle karşılanması yeni değil. Bir defa ikisi de aynı kökten geliyor. Bunun nasıl olduğu konusunda farklı açıklamalar var. Nişanyan başka bir şey diyor, Fadi BouKaram başka bir şey. Ama nihai kökeninin Arapça olduğu konusunda herkes hemfikir.
Tarife sözcüğüne gelince. Şemseddin Sami, Kamus-ı Fransevi‘de Fransızca ‘tarif’i şöyle tanımlamış: “Arabiden me’huz) Esrar ve fiyatı veya gümrük rüsumlarını havi cetvel, tarife.”
Anladığım, tarife o tarihte gümrük cetveli olan tarif için kullanılıyormuş. Zamanla (Batı dillerinde ve Eski Türkçede/Osmanlıcada) anlam genişlemesine uğrayıp gümrük vergileri için de kullanılmaya başlanmış. Mesela, George Rhasis, Vocabulaire François-Turc, 1828: “tarif des douanes: كمرك تعریفهسی gumruk ta’rifessy.”
Ezcümle, tarife bence yeni değil, hanidir gümrük vergisi anlamına geliyor. Onur Mumbuç
OYUN
En az 5 harfli kaç kelime bulabilirsin? Dokuz harfli iki kelimeyi ıskalama.
