Sebepler ne olursa olsun, sonuç şunu söylüyor… Bizdeki ‘devlet aklı’ meğer bize yakın ve hatta ‘bağımlı’ gördüğümüz bir yönetimi, onun içinde bulunduğu siyasi ve ideolojik atmosferi, orada yaşamakta olan halkın önceliklerini ve psikolojisini anlamakta yetersiz kalmış. Bunları anlamak üzere sahici bir ‘danışma ve görüşme’ süreci bile üretilememiş.
Osmanlı’dan bu yana devlet aklına özel önem atfeden ve yanlış yapabileceğine pek ihtimal vermeyen bir toplum için az buz travma değil.
Gelinen noktada IKBY bizim için yeni bir ‘Ermenistan’ olmaya doğru gidiyor. İlişkimizin olmadığı, ama Rusya ve İran ile çok yakınlaşacak bir sınır komşusu… Bunun Türkiye’deki Türk ve Kürt topluma yansımasının nasıl olacağını hayal edebiliriz. Görünen o ki siyaset alanının daraldığı bir yönetim sisteminde Türkiye’nin doğru kararlar vermesi de zor.
Kendimiz için razı gelmediğimiz birçok şeye başkalarının razı gelmesini istiyor ve buradan ‘başarılı’ bir dış politika çıkacak sanıyoruz. İstenen olmayınca da başka bir ülkenin bir bölgesini bize ihanet etmekle suçlayabiliyoruz… Sanki dünyanın geri kalanı için biçilen misyon Türkiye’nin çıkarlarına uygun davranmak olmalıymış gibi.
Açıkça söylemek gerekirse her ülkenin bir miktar beka sorunu var ve kaçınılamayan savaşlar hariç tutulursa, her ülke bunu kendisi yaratıyor. Yanlış politikalar beka sorunu olmayan bir ülkede bile beka sorunu üretebilir… Yaşananlar Türkiye’nin ‘devlet aklına’ bırakılamayacak kadar ciddiye alınması gereken bir ülke olduğunu hatırlatıyor.