Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Bir fizikçi veya bir kimyacının teorisini laboratuvarda test etme imkanı vardır. İktisatçının laboratuvarı insan ve sosyal hayattır. Ama insan ve sosyal hayatın çok sayıda bileşenleri vardır. İnsan psikolojisi, sosyal yapı, işletmeler, üretici ve tüketici, işçi, işveren gibi. Bu saydıklarımızın etki ve tepkileri çok farklı olduğu için, aynı denklem içine sığdırmak mümkün olmuyor.
Güney Kore gibi birkaç örnek dışında, gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkeler arasında fert başına GSYH farkı daha çok açıldı, gelişmekte olan ülkeler ve bu ülkelerin halkı göreceli olarak yoksullaştı. Dahada önemlisi, İkinci Dünya Savaşından sonra, o zamanki deyimle az gelişmiş ülkelerin gelişmesini esas alan ‘kalkınma ekonomisi’ rafa kaldırıldı. Üniversitelerde seçimlik ders düzeyinde kaldı. GSYH’da büyüme de bir İktisadi ve sosyal kalkınma göstergesidir. Ancak kalkınma politikaları ve politika araçları ile büyüme politikası ve araçları kısmen ortak, bazen de birbiri ile çelişkilidir. Söz gelimi çevreye zarar veren bir üretim, büyümeyi artırır ve fakat yarattığı sosyal maliyet nedeni ile kalkınmayı negatif etkiler.
Dünyada gelişmekte olan ülkelerin kalkınma politikaları da değişti. Artık, standart reçeteler yerine, ülkelerin iktisadi ve sosyal yapıları, içinde bulundukları konjonktüre göre, politika oluşturmak gerekiyor. Türkiye’nin çıkmazı ise, başta hükümetin ve sonra medyanın her zaman finans penceresinden bakmasıdır. Dahası üniversitelerde de kalkınma ekonomisi seçimlik ders olarak okutuluyor. Bunun içindir ki dünyanın en kırılgan ülkesi olduk ve ekonomik istikrar dikiş tutmuyor.