Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Türkiye işçi sınıfı, 1 Mayıs 2025’e büyük bir tarihsel sorumlulukla giriyor. Emekçiler yalnızca ekonomik krizle değil, aynı zamanda iktidarın uyguladığı sınıfsal saldırı politikalarıyla karşı karşıya. Ücretlerin baskılandığı, sendikal hakların yok sayıldığı, grevlerin yasaklandığı bir düzende, 1 Mayıs sadece bir kutlama değil, iktidarın ve sermayenin siyasal ve ekonomik saldırılarına karşı bir kitlesel itiraz ve mücadele günü olarak tarihsel işlevini yeniden kazanıyor.
2025’e girerken işçi sınıfı bu karanlığı sessizlikle karşılamadı. Türkiye’nin dört bir yanında işçi direnişleri, grevler ve eylemler yaşandı. Son olarak 19 Mart operasyonları sonrasında üniversitelerden, proje okullarında yaşanan sürgünlerle birlikte liselerden gençlerin kitlesel eylemleri ülke gündemini belirledi. Başta işçi sınıfı mücadelesi olmak üzere, farklı alanlardan yükselen kitlesel itirazların 1 Mayıs’ta alanlarda birleşmesi, hak arama mücadelesinin geleceği açısından ayrı bir önem taşıyor.
Bu yıl 1 Mayıs’a katılmak, sefalet ücretlerine, güvencesizliğe, sendikasızlığa, seçme ve seçilme hakkı başta olmak üzere hak gasplarına ve iktidarın siyasal baskılarına karşı bir direniş iradesi ortaya koymak anlamına gelecek. 1 Mayıs’ta ülkenin her yerinde ekonomik ve siyasal taleplerle alanlara çıkmak, sermayeye ve onun sözcüsü iktidara örgütlü emeğin tarihsel gücünü yeniden hatırlatmak, ekonomik-siyasal karakterli saldırılar artarken meydanın boş olmadığını göstermek gerekiyor. İktidarın yarattığı korku ikliminin dağılmaya başladığı böylesine önemli bir dönemde 1 Mayıs emeğin yeniden ayağa kalktığı, umudun büyütüldüğü yeni bir mücadele döneminin görkemli bir başlangıcı olmalıdır. Bunun için sendikalar ve emek örgütleri başta olmak üzere, her kesimin 1 Mayıs’ın kitlesel, yaygın ve güçlü olması için çalışması gerekiyor.