MURAT SEVİNÇ
Hayır, Abdullah Gül hakkında değil bu kısa yazı. Abdullah Gül’ün ‘çatı adaylığı’ ya da ‘ilk turda herhangi birinin çatı aday’ olup olmaması üzerine de değil. Önceki iki yazıda, ilk turda çoklu adayın muhtemel yararları üzerine ne düşündüğümü elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Tekrar: İlk turda çoklu aday, iyidir.
Bu, olabildiğince ‘temellendirmeye’ çalıştığım bir varsayım. İnsanın bir ‘varsayım’ı oluşuyla, ‘müneccimlik’ hevesi arasındaki fark, herhalde o varsayımı ‘temellendirme’ çabasıdır. Söz konusu çaba, şu kazanır ya da bu kazanır diyemez. Onu, anket şirketleri dahil hiç kimse tahmin edemiyor. İlk ya da ikinci turda, Erdoğan ya da bir başkası kazanabilir ya da kaybedebilir.
Eğer Erdoğan kazanırsa, Abdullah Gül destekçileri çıkar ve “Gürdünüz mü, eğer Gül olsaydı sonuç böyle olmazdı, hepiniz aptalsınız” der. Eğer bir başkası kazanırsa, (bu memleketi çok yanlış tanımadıysam!) Abdullah Gül destekçileri çıkar ve “Tamam muhalefet kazandı ama eğer Gül aday olsaydı oy farkı çok daha fazla olurdu” der. Yani, herhangi bir koşulda, aptal olduğumuz konusundaki düşüncelerinin değişeceğini sanmam!
Çok daha ağır ithamları, kişisel olarak 2010’da yaşadım (k). Yazdıklarım (ız) nedeniyle (karşı çıkan pek çok yazar aynı şeyi yaşadı!), ne ruh hastalığımız ne 12 Eylül severliğimiz kaldı. 2010’un askeri vesayeti sona erdireceğine ve demokratikleşeceğimize ‘iman düzeyinde’ inanmış bir grup, mütemadiyen zavallılığımız ve enayiliğimiz üzerine kalem oynattı.
O zaman ısrarcı olduğum bir konuda, doğal olarak bugün de ısrarcıyım: Bir anayasacı, konuya çok farklı boyutlarıyla, ama ‘mutlaka’ bir de ‘anayasal/mevzuat’ açısından bakmak zorundadır. O gün (2010) bizlere kızgın olanlar, anayasa değişiklik tartışmalarına dair hiç olmazsa ‘TBMM Tutanakları’nı okumuş olsaydı, çok daha sakin değerlendirmeler yapabilirlerdi.
Hâl böyleyken, bugüne, yine aynı pencereden bakalım; hiç bir adayın kişiliğiyle ya da kazanma şansı olup olmadığıyla uğraşmadan:
Varsayım: AKP, ilk turda bir ‘çatı adayını’ tercih ediyor; çünkü ilgili mevzuat değişikliklerini, büyük ölçüde, ‘çok sayıda’ adaylığın önünü kesmek için yaptı.
Gerekçeler: Hiç uzatmadan, yalnızca iki örnek:
1) 100 bin imza toplanması önündeki olağanüstü ‘teknik’ güçlükler. Bağımsız aday Levent Gültekin, bu nedenle adaylıktan çekildiğini açıkladı. ‘Ablalık’ ile HDP söz konusu olduğunda ‘Merve Aksak performansı’ arasında gidip gelen Akşener ve Karamollaoğlu’nun, o kadar süre içinde nasıl zorlanacaklarını göreceğiz. Umuyorum olmaz ama imzaların toplanamaması ihtimali var (Adaylık için yatırılacak ‘para’ ve eğer imza toplanamazsa adayın o parayı geri alamayacak oluşu, başka bir sorun).
2) Diğer örneği, bugün değerli yazar ve hukukçu Özgür Mumcu’nun yazısından hareketle vereceğim. Özgür Mumcu, 100 bin imza toplamanın zorluklarından söz ettiği makalesinde, bir ‘ihtimal’ olarak, gerekirse 20 CHP milletvekilinin ‘imza vererek’ Karamollaoğlu’nun ‘cumhurbaşkanı’ adayı yapılabileceğini hatırlatıyor.
Kendi sözcükleriyle: “Dolayısıyla Meral Akşener’in Meclis grubu tarafından, Saadet Partisi’nin adayının da bu defa parti değiştirmeye gerek olmadan 20 CHP’li milletvekilince aday gösterilmesi ihtimali dışlanmamalı.”
Mumcu’nun önerisi makul görünüyor. Ancak ne yazık ki mümkün değil! Çünkü, AKP, geçen haftaki son yasal düzenlemeyle bunu da olanaksız hale getirdi! Tabii Özgür Mumcu haklı, çünkü ben de artık değişiklikler içinde boğuluyorum ve inanın şu satırları yazarken, acaba doğru mu yazıyorum, gözden kaçırdığım bir şeyler var mı, endişesi yaşıyorum. Mumcu’nun, (‘artık’ mümkün olmayan) önerisinden hareketle, yukarıdaki varsayımımı temellendirmeye çalışayım.
Sırasıyla:
1. Anayasa’nın, cumhurbaşkanının adaylık ve seçimini hükme bağlayan 101. maddesinin 3’üncü fıkrasına göre: “Cumhurbaşkanlığına, siyasi parti grupları, en son yapılan genel seçimlerde toplam geçerli oyların tek başına veya birlikte en az yüzde beşini almış olan siyasi partiler ile en az yüz bin seçmen aday gösterebilir.”
Hüküm, ayrıntıları ‘kanun’a bırakıyor.
2. 6271 sayılı ve 19.01.2012 tarihli Cumhurbaşkanı Seçim Kanunu’nun 7’nci maddesi, ‘aday gösterilme’yi düzenliyor. 7’nci maddeye göre (1): “Cumhurbaşkanlığına Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri içinden veya Meclis dışından aday gösterilebilmesi en az yirmi milletvekilinin yazılı teklifiyle mümkündür. Her bir milletvekili ancak bir aday için teklifte bulunabilir.” Buradan, yirmi milletvekilinin, bir kişiyi aday gösterebileceği sonucu çıkar kuşkusuz.
3. Ancak unutmayalım, AKP ile karşı karşıyayız!
25 Nisan 2018’de yayınlanan (7140/5) yasa değişikliğinin maddelerinden biri de, söz konusu düzenlemeye ilişkin. (Resmi Gazete’de yayınlanan metin)
Değişiklik sonrası ‘yedinci’ maddeye göre, ‘cumhurbaşkanlığına aday gösterilme’:
“… a)siyasi parti grupları b)En son yapılan milletvekili genel seçiminde, toplam geçerli oyların tek başına veya birlikte en az yüzde beşini almış olan siyasi partiler c) en az yüz bin seçmen, aday gösterebilir.”
Söz konusu değişikliği buraya bırakıyorum, isteyen okuyabilir.
Bu ne demek?
Geçen haftadan itibaren, 2012’deki ‘20 milletvekili tarafından aday gösterilme imkanı’ artık yok, demek.
Görüldüğü gibi, yalnızca basit iki örnek dahi, AKP’nin gerçekleştirdiği mevzuat değişikliklerinin, ‘ilk turda çok aday’ ihtimalini güçleştirip cumhurun karşısına ‘tek aday’ (çatı) çıkarılmasını teşvik etmeye (zorlamaya!) yönelik olduğunu sergiliyor.
Diğer anayasal tartışmalar vs. sonraki yazıların konusu olsun.
Özetle, seçimi o kazanır bu kazanır, bilemeyiz. En azından ben bilemem! Ancak, ilk turda çatı aday ve Gül formülünü desteklerken, desteklemeyenleri sürekli olarak aptallıkla, saçmalamakla, cehaletle, sorumsuzlukla vs. itham eden ‘bir kesim’ yazarın; konuya başka açılardan da bakılabileceğini düşünmelerinde, varsayımlarına iman etmemelerinde, biraz sakin olmalarında, büyük yarar olabilir…
Yazı: Özgür Mumcu’nun yazısını buraya bırakıyorum.