RIFAT DOĞAN
Emek Sineması mücadelesi tam da kaldığı yerden yeniden başladı. ‘Emek Bizim İstanbul Bizim İnisiyatifi’, yıllar süren direnişi film haline getirdi.
Filmde Emek direnişi, ortak hafızadan ve eldeki görüntülerden çıkıp perdeye yansıyor.
‘Emek Bizim İstanbul Bizim İnisiyatifi’nin yapımını üstlendiği ‘Özgürleşen Seyirci: Emek Sineması Mücadelesi’ belgeseli 9 Aralık Cuma günü Şişli Belediyesi Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde ‘8. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali’nin açılışında izleyiciyle buluştu.
Salonun neredeyse dolduğu gösterimde izleyiciler gözyaşlarını tutamazken, o günlerde yaşadıkları duyguların bir benzerini burada hissettiklerini dile getirdi.
Gösteriminin ardından sıcağı sıcağına bir kafede buluştuğumuz belgesel filmin emektarlarından Elif Refiğ ve Enis Köstepen, fikrin ortaya çıkışından belgesel kurgusunun nasıl oluştuğuna kadar yaşanan süreci Diken’e anlattı.
Ne zaman başladı bu iş ve süreç nasıl işledi?
Enis Köstepen: Yanlış hatırlamıyorsam 2013 Ağustos’u gibi, artık Gezi direnişi bitmişti. Emek Sineması yıkılmıştı, öyle bir dönemde “Bir araya gelelim, ne yapıyoruz, bundan sonra ne yapacağız?” gibi konuları konuştuğumuz bir toplantı yapmıştık. Aramızdan biri, Can Atalay’dı yanlış hatırlamıyorsam, “Bu kadar sinemacı, sanatçı bu mücadelenin içinde, bunun bir belgeselinin olması lazım” dedi.

Fotoğraflar: sosyal medya
Toplantıda “Bir belgesel yapmak, bu mücadelenin borcu” dendi. Ama nasıl bir şey olacağını açıkçası o zaman bilmiyorduk ve akılda da canlanmamıştı. Tek bir yönetmeni olsun gibi bir fikri de yoktu. Emek mücadelesi bütün bir süreç olarak kolektifti, bu sürecin de buna yakışır olması gerekiyordu. Herkesin elindeki görüntüleri ve fotoğrafları paylaşması yönünde bir çağrı yaptık. 2013’ün sonbaharında Beyoğlu Muaf’ta toplaştık ve hard diskleri toplamaya başladık.
Ondan sonra belgeseli kurgulayanlardan biri olan Zeyno Pekünlü, bu görüntüleri tasnif etmeye başladı. Ama bu belgesel kurgu işlerinde bir kurgucunun bu işlere çok zaman ayırıp, üzerinden geçmesi gibi büyük sorunlardan biriyle karşı karşıya kaldık.
Dışarıdan birinin sağlayacağımız fonla bu işe zaman ayırıp, bu kurgu işiyle uğraşabileceğini düşünürken zaman geçti. Çeşitli gönüllü girişimler olsa da bu işi nihayetine erdirecek bir sonuç alınamadı.
‘Fırat Yücel hem öğrendi hem de kurguyu yaptı’
Nasıl çözdünüz?
E.K.: Fırat Yücel, hem kurguyu öğrenip, hem de bu belgeseli bitirmek istediği için Altyazı Aylık Sinema Dergisi’nden bir yıllık izin aldı ve kendine ayırdığı zamanı bu iş için kullanmaya başladı. Kaba kurgu oluştukça ve görüntüler toplandıkça üzerinden konuşmalar oldu. Zeyno Pekünlü kaba kurgunun incelmesine dahil oldu.
Kurgu yapıp ilerledikçe, “Biz sonrasında olup bitenlerle ilgili bir röportaj yapmayacağız, insanlarla oturup konuşmayacağız. O görüntülerde ne varsa, ne söylendiyse onlara sadık kalıp o şekilde bir kurgu yapacağız” diye karar verildi ve o şekilde bu belgesel ortaya çıktı.
‘Bu belgesel bitmeyen mücadelenin bir filmi olarak düşünüldü’
Elif Refiğ: Görüntü toplama işi öyle hemen bir kerede biten bir süreç olmadı. Kaba kurgu şekillendikten sonra ve üzerinde konuştukça başka görüntülere ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. Örneğin, İnci Pastanesi’yle ya da film festivali arşiv görüntüleri ile ilgili daha spesifik eksiklikleri tamamlamaya çalıştık. Görüntü havuzu, kurguyla ilgili çalışma sürecini besleyecek şekilde oluşmaya devam etti. Toplanan görüntüler açık bir kaynaktan herkesle paylaşıldı.
İsteyenin istediği gibi indirip kullanabileceği veya yeni görüntü ekleyebileceği bir format oluşturduk. Bu belgesel bitmeyen bir mücadelenin bitmeyen filmi olarak düşünüldü. Yarın öbür gün başka biri o görüntü havuzundaki bir malzemeden başka bir şey yapabilir.
E.K.: Bu izlediğiniz açık bir kurgu aslında. İlerde bu mücadele devam ettikçe farklı evreleri eklenebilir. Belgesel kendi için de 9 bölümden oluşuyor. Bu bölümler devam edebilir. Umarım eder.
Belgesel bitmiş bir davayı değil, geleceğe taşınacak bir enerji olduğunu anlatıyor
Belgeselle neyi amaçladınız? Ne mesajı vermek istediniz?
E.K.: Bence belgeselin amaçlarından en önemlisi bu akşamki gösterimden sonra da konuşulduğu gibi sadece hakikati anlatmak değil, orada mücadele verenlerin, mücadelede olan ve bu görüntüleri çekenlerin yansıttığı ruhu aks ettirmek; burada bitmiş bir dava değil, geleceğe taşınacak bir enerji olduğunu hepimize hatırlatmaktı.
‘Bizim derdimiz nostaljinin reddi, tarihin yazımı’
Aslında Emek Sineması yıkıldığından beri çok fazla gündemde olmayan bir başlık. Buraya gelirken endişeniz var mıydı izleyicilerdeki duygularla ilgili. Bu mücadelenin bir nostalji olarak algılanmasından?
E.R: Korku değil de başından beri biz aslında “Nostaljinin reddi, tarihin yazımı” gibi bir şey hedefledik. Belgeselde bununla ilgili bir bölüm de var. Nostalji sermaye tarafından tekrar metalaştırılan bir kavram. Madame Tussauds Müzesi’nin şu an en öne çıkardığı mumyalarından biri Beyoğlu Tramvayı mumyası. Biz tarihin yazımının bir şekilde devam ediyor olduğu bilgisinin ve kişisel tarih yazımı ile toplumsal tarih yazımının birbirinden ayrılmayan iki düzlem olduğu fikrinin merkezde olmasını önemsedik.
E.K: Bir de şöyle bir durum var. Kasım ayından beri Grand Pera’yı AVM olarak açamadılar. Ama oraya yaptıkları bizim ‘çakma’ Emek dediğimiz bazen ‘mumya’ Emek olarak tarif ettiğimiz o salonda çeşitli etkinlikler düzenlemeye başlandı. Ali Poyrazoğlu, Tiyatro Kare oyunlar oynadı.
TÜRSAK orada bir Yeşilçam emekçileri için bir ödül töreni düzenledi. Orada sanki bu bütün mücadeleyi yok sayar şekilde kendilerince bir restorasyon ve “Burayı kültür-sanat hayatımıza kazandırıyoruz” havasında bir halkla ilişkiler kampanyası devam ediyor.
O yüzden biz esasında nostaljiden çok, tam da bu pazarlama kampanyasına karşı bir dil üretmek; muhalefetin halen burada olduğunu ve bu pazarlamayı kabul etmediğimizi, burayı boykot ettiğimizi, boykota herkesi çağırdığımızı söylemek için bugün buradaydık. Bu belgesel ‘çakma’ Emek olarak tarif ettiğimiz o yapının bu şekilde pazarlanmasına karşı gösterildi ve gösterilmeye devam edecek.
‘Emek Sineması’nı yıkmadık, bu kültürün devamıyız’ imajı yaratmaya çalışıyorlar
E.R.: Aslında başından beri hedeflenen Demirören veya Cevahir AVM gibi bir yapıydı. Ama ciddi toplumsal muhalefet gördükten sonra kendi duruşlarını, bu hukuksuz yıkım projesiyle ilgili hedeflerini de revize etmek durumunda kaldılar. Orayı bir kültür-sanat mekanı olarak tanımlama gayreti bu mecburiyetten doğan bir hamle aslında. “Biz Emek Sineması’nı yıkmadık, asıl biz bu kültürün devamıyız” gibi bir konumlanmaya geçtiler.
Çok ciddi sermayeye ve PR şirketlerine sahipler. Bizden baya bir şeyler öğrendiklerini düşünüyorum ve mücadelenin seyrine göre daha kıvrak hareket etmeye çalışıyorlar. Örneğin Grand Pera aralık ayı programında ‘Barikat Film Festivali’ olacak gibi bir duyuru var. Yani, insan tebessüm etmeden duramıyor.
Bir taraftan da gerçekten ciddi kaygı içindeler. Grand Pera önünde duran bir afişte işte “3. katta ultra rahat ultra lüks bir salon açıldı” gibi bir ibare var, yukarıya çıkıyorsunuz aslında sekiz salon birden açık. Bilet alan tek insan yok, salonlarda hiç kimse yok. Kelime anlamıyla in cin top oynuyor, maç yapabilirsiniz çift kale.
Ticari anlamda bakılınca da çok garip bu, sekiz salonun birden açık, salonlar bomboş diye belki filmler de oynamıyor, buna rağmen göğsünü gere gere “Salonlarım açık haydi gelin para harcayın’’ diyemiyorsun. Demek ki, korktuğun bir şeyler var. Bu bile başlı başına mücadelenin gücüne, etkisine ve devamının önemine işaret ediyor.
E.K.: Planladıkları bir durum muydu bilmiyorum ama PR şirketinden bir basın bülteni geldi. Bu akşam yani belgesel gösteriminin olduğu gün ‘mumya’ Emek’te film gösterimi yaptılar. Bu akşama denk getirdiler.
‘Boykotta kültür-sanat kurumlarına büyük iş düşüyor’
E.R.: Kerem Görsev, Burhan Öcal, Ayhan Sicimoğlu gibi isimlerin aralık ayında orada sahne alacağı söyleniyor. Bu tip sanatçılık vasıfları toplumun geniş kesimi tarafından kabul gören isimler üzerinden kendilerini aklamak peşindeler. Burada hepimiz çok büyük görev düşüyor. Özellikle kültür-sanat kurumlarına…
Boykot meselesinde İKSV ve diğer kültür kurumlarının, meslek birliklerinin, sendikaların ve şimdi aklıma gelmeyen kurumların net durması gerekiyor. Çünkü onların net durduğu noktada bu girişimlerin de bir sonuca varmayacağı görülecektir. Az önce Enis söyledi, AVM’yi açamıyor olmaları aslında finansal bir batakta olduklarını gösteriyor.
Demirören aynı şekilde, alt katları tamamen kapalı. Tarlabaşı’ndan mahalleleri sürdüler, inşaatlara başladılar ama şimdi orası da öyle kalakaldı. Kar odaklı düşünce yapısına göre, nereden baksanız elinizde kalan bir yatırım fiyaskosu zinciri. Beyoğlu’nun tarihi geçmişinden projeksiyonla daha uzun erimli bir çökme planı gündemde olabilir.
Ellerinde bir süre daha bu zararı kompanse edecek sermaye birikimi mevcut. Beyoğlu ciddi ölçüde insansızlaştı, ıssızlaştı fakat mülk alımın ve satımın da bir fiyat direnci hala var. Herkesin ayrıldığı, elini ayağını çektiği bir noktada, o direncin kırılmasını bekliyorlar. Bu söylediklerime benzer sistematiklerin Beyoğlu’nun orta ve uzun tarihsel geçmişinde, farklı isimler altında defalarca uygulandığını gördük.
Bu dönem ‘yıkıl Grand Pera’ sloganı olacak
Bundan sonraki Emek Mücadelesi boykot çalışması üzerinden devam edecek o zaman…
E.R.: Evet, boykot ve buna bağlı olarak oranın işlevsizleştirilmesi üzerinden devam edecek.
E.K.: Ayıplı bir yer haline gelmesi. Nasıl ki mücadele edilirken o dönem Demirören’e karşı bir öfke vardı. İşgal edilmesi gibi süreç yaşandı. İşte orada alışveriş yapmayan oraya girmeyen ciddi bir kitle var. O dönem nasıl “Yıkıl Demirören” sloganı vardıysa bu dönem “yıkıl Grand Pera” sloganı olacak.
Elif’in dediği gibi kültür sanat kurumlarının, örneğin belgeselin sonunda konuşan Kaya Özkaracalar’ın başkanı olduğu SİYAD gibi kurumların tutumu çok önemli. SİYAD geçen seneki ödül töreninde ‘çakma’ Emek’te yapılacak etkinliklere katılmayacaklarını ve boykot edeceklerini açıklamışlardı.
Geçtiğimiz günlerde genel kurullarını yaptılar ve bu kararı tekrarladılar. Biz başka kurumların da bu karara destek vermesini bekliyoruz. Örneğin Oyuncular Sendikası bu akşamki gösterime destek çağrısında bulundu. Başka kurumların da bu yönde tavsiyelerde bulunacağına inanıyoruz.
Bu mücadele sürdükçe biriktiriyor ve nereye evrileceğini kimse kestiremez. İşte yıkıma karşı Emek mücadelesi sürerken Gezi Direnişi patladı. “Damlaya damlaya göl olur” üzerinden biriktirmeye devam etmemiz ve bu mücadeleyi bu şekilde sürdürmemiz gerekiyor.
‘İstanbul’u da Emek’i de yeniden yapacağız’
Belgesel gösterimi sırasında Mücella Yapıcı da söyledi: “Emeği tekrar yerine indireceğiz”. Bu mücadele sonucunda Yapıcı’nın dediği olacak mı?
E.R.: Ben bunun gerçekleşeceğine inanıyorum. Ama bunu biz görür müyüz, görmez miyiz bilmiyorum. Bir noktada bunun olacağını düşünüyorum. Ne zaman olduğu önemli değil. Ama olacaktır.
E.K.: 22 Mayıs 2013’te Mimarlar Odası’nda bir toplantı yapmıştık. O toplantıdan da görüntüler var belgeselde. O zaman koruma konusunda Türkiye’de ve dünyada sayılı uzmanlardan Prof. Dr. Cevat Erder “İstanbul’a karşı bir savaş var. Nasıl ikinci dünya savaşında yıkılan Avrupa kentleri o savaştan sonra yeniden yapıldıysa biz de bu savaş bittikten sonra İstanbul’u yeniden yapacağız” demişti.
Ben onu sözü hep hatırlıyorum. Şu an İstanbul ve bütün Türkiye’ye karşı bir savaş var ama illa ki bu savaş bitecek o savaş bittiğinde biz bu ülkeyi yeniden kuracağız ve yapacağız. Emek Sineması’nı da yeninden yapmak bu barış projesinin bir parçası olacak.
Gösterimler devam edecek mi, bu filmi başka yerler de izleyicilerle buluşacak mı?
E.K.: Bu filmin Türkiye’deki ilk gösteriminin Hangi İnsan Hakları? Film Festivali kapsamında yapılmış olmasını önemsiyoruz. Başta Necati Sönmez ve Emel Çelebi olmak üzere emek verenlere teşekkür ediyoruz. Kışları “Hangi İnsan Hakları? Film Festivali” yaza gelirken de “Documentarist” şu an çok ihtiyacımız olan sansürsüz festival ortamları sunuyorlar. Biz burada olduğu gibi bu filmi sansürsüz ortamlarda göstermek istiyoruz.
Üniversiteler, kültür merkezleri bu filmi göstermek isteyen tiyatro ve sinema salonlarının çağrısına açığız. Mücadelelerle ve sansürsüz platformları yaşatmak isteyen herkesle bu filmi göstermeye devam etmek istiyoruz.
Sosyal medyada ‘facebook.com/emekbizim‘ ve @emekbizim üzerinden, ayrıca ‘emekbizim2009@gmail.com’a yazarak da bizimle iletişime geçebilirler. Bu filmi göstermek, herkesle bu filmi paylaşmak istiyoruz.
E.R.: Aralık ayında Beyoğlu’nda bir gösterim dizisi de olacak. Peyote’de, Dünyada Mekan’da, Gizli Bahçe’de gösterimler olacak.
Enis’in söylediği gibi bizimle iletişime geçmek isteyen, bu mücadeleyi bizimle sürdürmek isteyen herkesle filmi göstermeye devam edeceğiz. Filmin izleme pratiğinin, bizi bir araya getiren ve bundan sonra ne yapılacağına ilişkin tartışmalara zemin açan bir süreç yaratacağına inanıyoruz.