Kadınların kasıtlı, sponsorlu, tepeden inisiyatifli bir cinayet sarmalında onar onar can vermesi ve faillerin hemen hepsinin az bir cezayla kurtulmasının bir tesadüf olmadığını görüyor muyuz?
Hukuksuz ve keyfi biçimde diğer erkekleri tatmin etmek için erkek bir siyasetçi tarafından verilen İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının sadece kadın ve çocukları hedefleyen bir hamle olmadığını, herkes için temel hak ve özgürlükleri baltaladığını anlamak gerekmiyor mu?
Ülke, talan, yolsuzluk, hırsızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, baskı, gericilik, ahlaksızlık, istismar, tecavüz, cinayetle kaynarken yönetimin ‘Kutsal aile yapısı’ diye tutturması bir rastlantı değil.
Sömürü, tecavüz, cinayet ve suçla inşa edilmiş o yapı ne kadar opak olursa kurbanlarını kontrol etmek ve iktidarı sürdürmek o kadar kolay olur.
Aile yapısını kutsallaştırmak, onu dokunulmaz, tartışılmaz, sorgulanmaz kılmak, toksik erkeklik iktidarını perçinlemek demek.