Zonguldak’taki Bülent Ecevit Üniversitesi’nde çalışan Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hilal Ayoğlu ve Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Özcan Pişkin, ön saflarda mücadele eden sağlık ordusunun iki mensubu.
Ayoğlu bir arkadaşının kendisine emanet ettiği babasını kurtaramamanın üzüntüsünü yaşıyor. Pişkin’in bu süreçte belleğinde yer eden şeylerden biri ise bir hastasının onu her gün arayıp soran ablasının öldüğünü söyleyememesi.
Süreci AA muhabirine anlatan Ayoğlu, bilinmezi yönetmenin zor olduğunu, en çok, sevdiklerinden ayrı kalmalarının kendilerini üzdüğünü söyledi.
İlk zamanlarda herkesin çok korktuğunu ancak görev bilinciyle korkulara yer kalmadığını vurgulayan Ayoğlu şöyle devam etti: “Korkusuzca savaştık. Bu süreçte maalesef üç hemşire, iki personel, iki asistan arkadaşımız enfekte oldu. Allah’tan hepsi hafif atlattı… Gencecik insanlar ağızlarında entübasyon tüpleri, entübe edilmiş haldeler. Sizden medet umuyorlar, gözlerinizin içine bakıyorlar. Çaresizler, şuurları açık ama çok büyük oksijen açlığı içerisindeler. Bu insanların da aileleri, evlatları var ve onları bir an önce buradan kurtarmanız lazım, onlara umut olmak zorundayız.”
‘Büyük kısmı KOAH hastasıydı’
Zonguldak’ın bir maden şehri olduğunu anımsatan Ayoğlu, “Bu şehirde KOAH olan çok hastamız var. İlk kaybettiğimiz hastalarımızın büyük bir kısmı da maalesef bunlardan oluşuyordu” dedi.
‘Helalleşmesine izin veremedik’
Ayoğlu, bir dönem birlikte görev yaptığı, daha sonra Ankara’ya tayin olan anestezi teknikeri arkadaşının babasının Covid-19’a yakalandığını belirterek şöyle devam etti: “Pandeminin ilk dönemlerinde babası hastanemize yatmıştı. Telefonla beni aradı, ‘Hocam babam size emanet’ dedi. Maalesef babası bana emanetti ama ben emanetini koruyamadım. Elimizden gelen her türlü çabaya rağmen arkadaşımın babasını hayata döndüremedim. Bunun hüznünü ve acısını yaşıyorum. Bana, ‘Hocam geleyim, babamı görebilir miyim’ dedi. Ben de, ‘Evinde çocuğun var, gelirsen onu enfekte edeceksin, şehre giriş, çıkışlar kapalı, gelme istersen’ dedim. Maalesef babasıyla helalleşmesine izin veremedik. Çok üzüldüm, keşke babasının şuuru açıkken onu içeri alabilseydik. Bu, benim içimde büyük bir yara olarak kaldı.”
Oğlunun salgın sürecinde doktor anne ve babası için gitar çalıp moral verdiği belirten Ayoğlu, çocuğuna doyasıya sarılmayı, mesai arkadaşlarıyla bir arada çay içmeyi ve öğle yemekleri yemeyi çok özlediğini dile getirdi.
Başhekim Yardımcısı Pişkin de mesleklerinin ne kadar kutsal olduğunu bildiklerini ancak ilk defa bu denli deneyimleme imkanı bulduklarını anlattı.
Kızı, onunla gurur duyduğunu söylemiş
Bu süreçte hiçbir sağlık çalışanının geri adım atmadığını belirten Pişkin,
birçok duygusal ana tanıklık ettiklerini dile getirerek şunları söyledi: “İnsanlar sağlık çalışanları için evlerinin ışıklarının yakıp söndürdü ve bizleri alkışladılar. O dönemi hiç unutamıyorum, Dokuz yaşındaki kızım, ‘Baba seninle gurur duyuyorum’ demişti. O an tarifsiz duygular yaşadım.”
‘Hastama, ablasının öldüğünü söyleyemedim’
Durumu ağır bir hasta için mücadele ederken yakınını kaybettiği bilgisini aldıklarını anlatan Pişkin şu ifadeleri kullandı: “Bir hastamız yaklaşık 45 gün yoğun bakımda kaldı. O hastamızın her gün görüşüp bilgi verdiğim ablası maalesef diyabet komasından hayatını kaybetti. Tam aksine kendi hastamız da çok iyi bir seyir gösterdi ve iyileşti. Hastamıza ablasının hayatını kaybettiği bilgisini veremedim. O duruma çok üzülmüştüm, beni çok etkilemişti.”
Hastaların durumuyla ilgili notlar aldığı bir defterinin bulunduğunu ve yaşadıkları bu zorlu süreci unutmamak için ömrü boyunca saklayacağını anlatan Pişkin, acı bir anısını şöyle anlattı: “Bir gün hasta yakını, ‘Babam size emanet’ dedi ve ağlamaya başladı. Maalesef bir gün sonra hastamızı kaybettik. O hasta yakınımızı arayıp bir şey söyleyemedim.”