MİNEZ BAYÜLGEN
bayulgenminez@gmail.com / @minezbayulgen
Türkiye, bir ay sonra kademeli olarak normalleşmeye başlıyor. AVM’ler yaklaşık 15 güne hizmet vermek üzere temizlenmeye başladı. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, mayıs sonu iç turizmde hareketlilik bekliyor.
Peki normalleşmeye başlamamız için gereken sayılara ulaştık mı? Ulaşmadıysak, bu kararın sonuçları ne olur?
Dresden Teknik Üniversitesi’nde görevli sinir bilim ve genetik uzmanı Doç. Dr. Çağhan Kızıl ile konuştuk.
İktidar, Ramazan Bayramı sonrası kademeli olarak normalleşmeye başlayacağımızı duyurdu. Hangi sayılar normalleşmeye geçeceğimizi gösteriyor?
Türkiye’de salgının normale döndüğüne dair veriler net değil. Hayatın yakında normalleşeceğine dair düşünceler sadece teoriden ibaret ve iyimser senaryoları ön plana çıkarıyor. Türkiye’de resmi sayılara göre her gün binlerce yeni vaka çıkıyor. İyileşen sayısı fazla olabilir ama salgının artması meselesi iyileşme sayısıyla ilişkili değil.
Neden ilişkili değil?
Çünkü salgının azalıp azalmadığını yeni vakaların sayısı ve toplumdaki yaygınlık belirler. Ne Türkiye ne dünyanın geri kalanında normalleşmeden bahsedebiliriz. Kaldı ki tüm virüsler döngüye girer. İkinci, üçüncü dalgalar olur. 1918 salgını örnek olarak sık verilir. Birincinin 7 katı insan, ikinci ve üçüncü dalgada öldü. Covid-19’da henüz birinci dalgadayız. Ayrıca normalleşmenin ne olduğu bile hala tanımlanamıyor dünyada.
Nasıl bir normalleşme öngörülüyor peki ?
Bunun adı yeni normal. İnsanlar bundan sonra hangi ortamlarda nasıl çalışacak, toplu taşıma modelleri nasıl düzenlenecek, insanların birbirleriyle olan ilişkileri bile artık nasıl olacak gibi hala çözüm bekleyen, üzerine tartışılan pek çok konu var. Yeni normale kademeli olarak geçilmeden önce bu kavramların çerçevelerinin tanımlanması gerekiyor.
‘Bilim, Türkiye’de salgının hiçbir şekilde azalmadığını söylüyor’
Siz tüm dünyadaki verileri inceliyorsunuz. Batı’da normalleşme başlayacak mı?
Hiçbir ülkede normalleşme yok. ABD’de yok. Fransa, İtalya, İspanya yedi hafta karantinadalar. Almanya, ki vaka sayılarında düşüş var, bazı okulların son sınıflarının 4 Mayıs’tan itibaren açılması planlanıyor ama bu da burada büyük bir tartışma konusu.
Peki bir ülkedeki salgının azaldığını nasıl anlıyoruz?
Biraz kompleks bir hesaplama biçimi var. ‘R değeri’ diye bir endeks. Eğer bu endeks 1’se, sabit haldesiniz. 1’in üzerindeyseniz salgın gelişiyor. 1’in altındaysanız küçülüyor. Türkiye’de bakan, bu rakamın daha önce 16 olduğunu duyurmuştu. Çok yüksek. Geçen haftaysa kimi epidemiyoloji uzmanları Türkiye’de bu değerin 4 civarında olabileceğini aktardı. Yine 1’in üzerinde, çok yüksek ve Türkiye’de salgının hiçbir şekilde azalmadığını gösteriyor.
‘İnsanları iç turizme açmak, güven ve rehavet duygularını yanlış yönlendirir’
Almanya Başbakanı Merkel birkaç gün önce “Pandeminin son aşamasında değil, halen başlangıcındayız” dedi. Türkiye Kültür ve Turizm bakanı ise “Mayıs sonu iç turizm beklentimiz var” açıklamasını yaptı. Orada da turizm sektörünün yeniden canlandırılması konuşuluyor mu?
Hayır, burada turizm konuşulmuyor. İnsanları iç turizme açmak onların rehavet ve güven duygularını yanlış yönlendirmeye neden olur. Almanya’da 800 metrekareden az alanı olan, sosyal mesafenin korunabileceği bazı işletmeler açıldı sadece. Süpermarketler, birkaç kitapçı gibi… Örneğin barlar, restoranlar, konser salonları, kuaförler kapalı.
Bir ay sonra umulan iç turizm hareketliliğinde yaşanması beklenen otel konaklamaları, sahil aktiviteleri, restoran ve barlarda sosyalleşme… Bunlar gerçekçi mi? Güvenli mi?
Değil. Virüs mutlaka bir yerlerde var ve yaygınlık devam ediyor olabilir. Oradan nasıl yayılacak bunu bilemiyoruz.
‘Virüsler en çok AVM gibi kapalı yerleri sever’
AVM’ler de kademeli olarak açılmaya hazırlanıyor. AVM gibi kapalı, klima sistemiyle çalışan ortamlar güvenli mi peki?
Kapalı alanlar virüsün en sevdiği yerler. New York’ta, vaka takibine geriye dönük bir çalışma yapıldı. Virüsün en fazla kapalı ortamlar ve restoranlardan yayıldığı anlaşıldı. Fransa’da yapılan vaka takibi çalışmasında da Çin’den gelen bir Fransız ailenin bir kayak merkezine gittiği ve oradaki kapalı alanda bulunan insanları enfekte ettiği ortaya çıktı.
Bilim Kurulu üyeleri ve kimi hekimler haftasonu sokağa çıkma yasağından fayda sağlandığını söylüyor. Siz ise bu uygulamanın hiçbir işe yaramadığını düşünüyorsunuz. Hangi rakamlar bu uygulamanın işe yaramadığını gösteriyor?
Aslında bu uygulamanın ne işe yaradığını ne de yaramadığını kanıtlayabiliriz. Ama şunu biliyoruz ki, bir insan iki gün evde kalıp, üçüncü gün dışarı çıkıyor ve insanlarla temas ediyorsa bu uygulamanın faydası olmuyor ki, Türkiye’de de durum bu. Toplumun hala yüzde 60’ı sokağa çıkma yasaklarından muaf.
’14 gün yasak da yetersiz ama iki günlükten etkili olacağı kesin’
Avrupa’da genel karantina aylar sürdü, sürüyor. Bize 14 gün yeterli mi? 14 gün ne kadarını önleyecek?
14 gün bile yeterli değil aslında. Neredeyse tüm Avrupa üç hafta genel karantina ile başladı ve tekrar tekrar bu süreler uzatıldı. Hala da devam ediyor. İki hafta da yetmeyecek Türkiye’ye ancak iki günden etkili olacağı kesin. Ben iki-üç hafta genel karantina öneriyorum. Üç hafta genel karantina yapılmalı, sonra da duruma göre bakılmalı, gerekirse bir kez daha uzatılmalı.
Öneriniz belli ki uygulanmayacak. Sadece 12 gün sonra AVM’ler ‘kontrollü olarak’ açılacak, bir ay sonra da kafe ve restoranlar çalışmaya başlayacak. Peki ne olacak ?
Bakın, Türkiye gibi eksik verildiğini düşündüğümüz vaka sayıları resmi olarak 100 bini geçmiş durumda. Şu anda 80 bin aktif vaka var. Yani salgın hala büyüyor. Sorunuza bilindik bir örnekle cevaplayayım: Belki alev alev yanmayan ama yayılmaya da devam eden bir ateşe benzin döküp, sönmemiş bir şeyi tekrar harekete geçirmek olacak.
Açıklanan rakamlara göre vaka sayısı düşüyor, iyileşenlerin sayısı da artıyor. Bu durumda…
Bakın vaka sayıları bize bir şey anlatmıyor. Daha çok test yaptıkça daha çok vaka çıkar. Asıl mesele, 80 bin aktif vakanın bir iki hafta sonra nasıl olacağı. Ölüm oranlarını, kapanan vaka üzerinden tanımlamak daha mantıklı. Türkiye’de kapanan vakalar 25 bin civarında. Yüzde 10 ölüm var.
‘Batı, dürüst kodlama yapıyor’
Peki Türkiye’de günde kaç test yapılmalı?
Türkiye gibi nüfusu büyük bir ülkede günde 100 bine yakın testin yapılması gerekiyor ki, durumu görelim. Tabii rasgele test yapmak da mantıklı değil. Güney Kore ve Almanya örnekleri takip edilmeli. Yani bir vaka varsa, o vakanın etrafındaki insanlara test yapılmalı. İş arkadaşları, aile bireyleri, apartmandaki komşuları vs… İşte buna filyasyon diyoruz. Ama Türkiye’de ne oluyor?Bir vaka çıkıyor, ailesi kendilerine de test yapılmasını istiyor ancak bu insanların bazılarına test yapılmadığına dair bilgiler geliyor.
Almanya’da salgına dair verilere detaylı olarak ulaşabiliyor musunuz?
Evet. Robert Koch Enstitüsü her gün bildiriyor. Her bölgedeki yoğunluk, vaka, ölüm sayıları ile yaş dağılımlarını görüyoruz. İnsanların hastalık ortaya çıktıktan kaç gün sonra hastaneye başvurdukları, yoğun bakım kapasiteleri, kaçının entübe olarak hayatlarını kaybettiklerine kadar bilgi sahibiyiz. Ayrıca her bölgenin günlük test kapasitesi de veriliyor. Bu test kapasitesinden ne kadar kullanıldığını da gün gün görüyoruz.
Türkiye’nin Dünya Sağlık Örgütü’nün önerdiği kodlamaları yapmadığı iddia ediliyor. Kod meselesini kısaca anlatır mısınız?
Dünya Sağlık Örgütü iki tane kod verdi. Kişi, test yapıp pozitif çıktıysa Covid-19 olarak kayda geçiriyorsunuz. Ancak neredeyse her üç kişiden birinde de Covid-19 olmasına rağmen test negatif çıkıyor. Dolayısıyla DSÖ diyor ki, “Test negatif çıksa bile bu kişilerde tüm klinik bulgular varsa onu Covid-19 sayılarına dahil edin.” Ancak Türkiye bunu yapmıyor.
Peki, Avrupa ülkeleri dürüst kodlama yapıyor mu sizce?
Evet Almanya, İngiltere, ABD böyle yapıyor. Bunu görebiliyorsunuz zaten.
‘İstanbul’da yüzde 30 artan ölümlerin nedeni açıklanmalı’
İlk sokağa çıkma yasağının geç duyurusu, resmi rakamlara göre bir gece önce 250 bin kişinin dışarıya çıkmasına mal oldu. Rakamlara bakıldığındaysa o gecenin etkisinin olmadığı görülüyor. Bu mümkün mü?
Bana pek mümkün gelmiyor. Cuma gününün etkilerini hala görmedik. Görmeyeceksek de bunun bilimsel olarak nedenleri açıklanmalı. Bir enfeksiyon hastalığı bu kalabalıkta kendini nasıl göstermeyebilir? Bunu bilimsel olarak açıklamak o kadar zor ki… Zaten İstanbul’da 16 Mart’tan itibaren daha önceki yıllarda görülememiş bir ölüm artışı var. Yüzde 30 civarındaki ölümlerin nedeni nedir? Bunun da açıklanması lazım.
Siz nasıl açıklıyorsunuz?
Büyük ihtimalle test yapılmayanlar ve hayatlarını kaybedenler. Test yapılan ve pozitif çıkan vakaların bütün çevresine test yapılmaması gibi haller bu rakamı, her yıl yaşanan doğal ölümlerin üzerine ekledi. Kaldı ki sadece İstanbul’u konuşuyoruz. Her bölgenin kendine özgü bir ilerlemesi var. Türkiye’nin diğer taraflarında 60 milyon yaşıyor, oralarda neler oluyor. Bunları bilmiyoruz.
Almanya’da eyalet, şehir bazında veriler paylaşılıyor mu?
Evet, ilk günden itibaren. Her şehirde kaç tane var görüyoruz. Fransa’da, İtalya’da da ABD’de böyle. Şehirlerin içine girip baktığınızda da bölgelerin ölüm ve vaka rakamlarını takip ediyoruz.
‘Türkiye’nin sürü bağışıklığına gidecek yüzdeleri yok’
Siz, Türkiye’nin fiili bir sürü bağışıklığı uyguladığını düşünüyorsunuz. sağlık bakanı ise öyle konuşmuyor. Türkiye ne yaparak sürü bağışıklığı uyguluyor size göre?
Sürü bağışıklığının ana prensiplerinden biri toplumun çoğunluğunun bu hastalığı geçirip, bağışıklık kazanması. Peki bunu nasıl sağlarsınız, bu işin parametreleri nedir? Hastaneye gidenlerin sayısını öyle bir ayarlarsınız ki, kapasite hiç aşılmaz. Okulları kapatırsınız, 65 yaş gibi belli kesimleri evde tutarsınız, belli şehirlere giriş-çıkış yasağı getirirsiniz. Dolayısıyla ölüm oranları da çok yükselmez. İşte bu saydıklarımın tamamı sürü bağışıklığının tıpkı kitaplarda yazıldığı gibi metadolojisine uyan şeyler. Bunun size söylenmiyor olması yapılmıyor olduğu anlamına gelmiyor. Bu büyük bir hata.
Sürü bağışıklığına gitmek için ne gerekli peki?
Nüfusun yüzde 60, 70, 80’inin bağışıklık kazanmış olması gerekiyor. Türkiye’de bu yüzdelerde daha hiç değiliz. Aşı olmadığı takdirde hiçbir ülkenin bu yola girmemesi gerekiyor.
Sürü bağışıklığı uygulanıyorsa ne kadar vaka ve ölümle karşılaşırız?
Bunu söylemek zor. Bir-iki sene içinde yüzde 1 ölüm oranı bile olsa 80 milyon insan içinde yüzde 1 çok yüksek bir oran.
Nüfusun belirti gösteren/göstermeyen yüzde kaçının Covid-19 geçirdiğini düşünüyorsunuz?
Bunu da söylemek zor. ABD California’da bir çalışma yapıldı. Verilen rakamın 40 katı kadar insanın enfekte olmuş olabileceği ortaya çıktı. Almanya’da en yoğun yaşanan bölgesi Heinzberg’de geçirenlerin yüzde 2 deniyordu, sonradan yüzde 14 olduğu ortaya çıktı. İtalya’da da keza benzer bir durum çıktı.
‘Türkiye’de bilimi çok zorlayan uygulamalar var’
Sokağa çıkma yasağı uygulanan 65 yaşa izin verilmesi planlanıyor. Bu nasıl bir sonuç verir?
Bu düzenlemeler gerçekten bilimi çok zorlayan şeyler. ’65 yaşa hafta içi hiç çıkmayın ama hafta sonu üç saat çıkın, 20 yaş çıkmasın ama işe gidiyorsanız çıkın, 30 kente giriş-çıkış yapmayın ama İstanbul’dan Gebze’ye işçiler gidebilsin…’ Böyle bir planlama olamaz. Üç saat çıkacaklarsa, bu virüs kapmak için çok yeterli bir süre. İnsanların evde kalması doğru ancak hareket de etmeleri gerekiyor. Ancak bu nasıl düzenlenecek, nasıl bir planlama yapılacak?
Türkiye’de hala vatandaşların tamamı ücretsiz maskelerini alamadı. Size ücretsiz maske veriliyor mu, veriliyorsa kaliteleri nasıl?
Evet, baştan beri ücretsiz maskeler dağıtımda. Şehirlerde belirli yerler var, gidip temin ediyorsunuz. Bunlar, sağlık çalışanlarının kullandığı N-95 maskeler değil. Basit cerrahi maskeler, yani insanları bizden koruyanlar. Şimdi ikişer tane yıkanabilen model de verildi. Kimse maske bulamamaktan şikayetçi değil.
Almanya Covid-19 mücadelesindeki başarısıyla biliniyor. Diğer AB ülkeleri gibi genel karantina da uygulanmadı. Nasıl bir yöntem izlendi?
Vaka yoğunluğunun olduğu yerlere hemen müdahale edildi ve oralarda çok sıkı bir karantina uygulandı. Riskli gruplar çok iyi korundu böylece yaşlılar virüsten fazla etkilenmedi. Tüm ülkedeki sosyal alanlarda aynı haneden değilseniz iki kişiden fazlası yan yana gelemiyor. Bu ve benzeri uygulamalar çok iyi planlandı. Vaka takipleri çok iyi yapılıyor. Bu yüzden her gün sayılarda azalma var. Ancak tüm bunlara rağmen Başbakan Merkel salgını kontrol altına alabildiklerini ama bitirmediklerini ve tekrar nüksedebileceğini söyledi.