TBMM Başkanlığı, 21 Kasım 2014’te Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na bir yazı göndermiş.
Yazıda, bazı basın ve yayın organlarının yolsuzlukla suçlanan dört eski bakan için kurulan Meclis komisyonunca yürütülen süreçte, soruşturmanın gizliliği ilkesini ihlal edici ve masumiyet karinesini zedeleyici yayınlar yaptığı belirtilmiş. Bu ‘saptama’dan hareketle, ‘soruşturmanın bitim tarihi 27 Aralık 2014’e kadar yayın yasağı kararı aldırılması’ için gereğinin yapılmasını istenmiş.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı talebi aynen Ankara 7. Sulh Ceza Hakimliği’ne iletmiş. Mahkeme de aynen kabul etmiş.
Tüm bunları, talebin kabulüne ilişkin mahkeme kararından öğrendik.
Kararda şöyle deniliyor: “Eski bakanlar Mehmet Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar’ın kişilik haklarının zedelenmesinin önlenmesi, şöhret ve diğer haklarının korunmasının sağlanması bakımından, TBMM Soruşturma Komisyonu’nun istemiş ve getirtmiş olduğu bilgi ve belge içerikleriyle komisyonun tanık, bilgi sahibi, bilirkişi sıfatıyla veya diğer ilgililer olarak beyanlarına başvurduğu kişilerin komisyona vermiş oldukları beyanlarına yönelik olarak 5187 Sayılı Basın Kanunu’nun 3/2. maddesi gereğince, soruşturma bitim tarihi 27 Aralık 2014 günü mesai sonuna kadar tüm yazılı, görsel ve internet ortamında yapılan yayınlar hakkında yayın yasağı konulmasına karar verildi.”
Mahkemenin atıf yaptığı Basın Kanunu’nun 3’üncü maddesinin 2’nci paragrafı şöyle:
“Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir.”
Anlaşılan o ki mahkeme, söz konusu maddenin ikinci paragrafındaki ‘başkalarının şöhret ve haklarının… korunması’ ifadesine dayanıyor ve bu amaç uğruna söz konusu yayın yasağını getiriyor.
Yayın yasağına neden uymayacağız
Her şeyden önce yayın yasağı, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarınca düzenlenmiş bir yaptırım değildir. Hiçbir yasa maddesinde yer almaz. Fiili bir durumdur.
İkincisi, atıf yapılan Basın Kanunu maddesinin özü, basının sınırlandırılmasını değil basın özgürlüğünün güvenceye alınmasıdır. Nitekim maddenin ilk paragrafı şöyledir: “Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir.”
Üçüncüsü, ‘başkalarının şöhret ve haklarının korunması’nın en sağlıklı yolu, o ‘şöhret ve haklar’ı zedeleyeci olduğu öne sürülen tüm iddiaların açıklığa kavuşturulması, doğru olup olmadıklarının ortaya konmasıdır.
Dördüncüsü, hakkındaki haberlere yayın yasağı getirilen Meclis Soruşturma Komisyonu, Türkiye Cumhuriyeti tarihihin belki de en kapsamlı yolsuzluk iddialarını araştırmak üzerine kurulmuştur; iddiaların merkezinde de bu ülkede yıllarca halka hesap vermeyi gerektiren konumlarda görev yapmış dört isim bulunuyor.
Ve nihayet, basının olmazsa olmaz işlevlerinden biri, halkın haber alma özgürlüğüne sahip çıkmaktır.
Diken olarak, yayına geçtiğimiz ilk günden itibaren, 17 ve 25 Aralık yolsuzluk soruşturması kapsamında yayınlanmasında kamu yararı gördüğümüz her haberi okurlarımıza aktardık, aktarmayı da sürdüreceğiz.
Dolayısıyla dün akşam getirilen yayın yasağına uymayacağız.