NUR BANU KOCAASLAN
nurbanukocaaslan@diken.com.tr
Türkiye, Özgecan Aslan cinayetiyle kadına şiddetin geldiği boyutla yüzleşirken, şiddetin nasıl engelleneceği, eril baskılarla örülü sistemin nasıl değişeceği tartışma konularından biri.
İdam cezası, erkek tacizini ve şiddetini #sendeanlat ile ifşa yöntemleri, günlerdir süren yürüyüşler, pembe otobüs önerileri tartışmanın eksenindeyken, bugün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da öngörülebilir bir çıkış yaparak, “Ben kalkıyorum kadının Allah’ın erkeklere bir emaneti olduğunu söylüyorum. Bu feministler filan var ya. ‘Ne demek diyor kadın emanetmiş, bu hakarettir’ diyor. Ya senin bizim dinimizle medeniyetimizle ilgin yok ki. Biz sevgililer sevgilisinin hitabına bakıyoruz” dedi.
Diken, Erdoğan’ın sözlerinden hareketle, ‘kadınların erkeklere emanet olup olmadığı’nı kadın hareketinin önemli isimlerine sordu; Ayşe Düzkan, Hüda Kaya, Nilgün Yurdalan ve Yasemin Öz de yanıtladı.
Ayşe Düzkan: Bu sözler devlette görevli birinin değil bir imamın sözleri

Ayşe Düzkan
“Mesela bunu mahallenin imamı dese, cemaatten biri de der ki, ‘Ya hocam böyle diyorsun ama işte zaten emanet ediyorlar bize.’ İşte bu adam bana emanet diye kadının ağzını burnunu kırıyor, öldürüyor, istediğini yapıyor.
Bu cümle devlette görevli birine düşen bir cümle değil. Sadece bu ülke laik olduğu için değil, benim vatandaş olarak bu ülkeden hizmet almam gerekiyor. Bunu imam söylesin. Gerçi ona da itiraz ederim ama o imamın lafı. O bana koruma sağlayacak, kadınlara saldıran erkeklere hak ettikleri cezaların verilmesini sağlayacak hukuken.
Dolayısıyla ben bunu, devlet ve hükümet kademelerinde Özgecan’ın katlinin yarattığı infial karşısında eksikliğini fark etme ve geniş kitlelere İslami duyarlılıklarıyla bu eksikliğini örtme çabası olarak görüyorum.
Bizim bu olayda bir sorumluluğumuz yok. Hükümetin ve İçişleri Bakanlığı’nın bunu engellemekte sorumluluğu var. Hiçbiri ‘Kadınları öldürün, bunu da hoşgörün’ demiyor tabii ama bu eksikliği örtmek için yapılan demogojiler bunlar. Kaldı ki Hz. Muhammed kuşu ölen bir çocuğa taziye ziyaretinde bulunuyor. Hz Muhammed’in sünneti bu. Sokaklarda deney hayvanı yapmak için sokaklardan hayvanlar toplanıyor. Hani Hz. Muhammed’in sünneti. Dolayısıyla bunlar gerektiğinde kullanılan demogojiler.
Hüda Kaya: İnsanları böylesine ötekileştiren bir yöneticiyi ben Peygamber’in yanına bile yaklaştıramam

Hüda Kaya
“Hz Muhammed’in hayatında kendisine inanan ya da inanmayan her kadınla ilişkisine, muhataplığına, hatta Medine hayatında geliştirdiği hukuka bakarsak bu sözleri daha iyi tayin etme hakkımız olur. O zaman Peygamber’in hayatıyla, güzel sözleriyle alakasının olmayacağını göreceğiz.
Peygamber hayatında bir tek kadına böylesine kaba bir söz söyleme kabalığı gerçekleştirmiş, bir kadına böylesine hakaret edebilmiş, kadınlara böylesine hakaret edebilmiş midir? ‘Peygamber bizim için sevgililer sevgilisi’ dememizle o bizim sevgilimiz olmaz, o bizim pratiğimize bakacaktır. Bunu kadınlarla olan hukukumuzla, kadınlara yönelik eşitlikçi, özgürlükçü politikalarımızla gösterebilirsek o söz ancak o zaman yerini bulacaktır.
Peygamber böylesi kaba bir yönetici, insanları inciten, ötekileyen bir yönetici değildir. İnsanları böylesine ötekileştiren bir yöneticiyi ben Peygamber’in yanına bile yaklaştıramam.
Hiçbir insanın, hiçbir kimseye, farklı ideolojilere, farklı inança sahip halklara ‘Benim gibi düşünmek zorundasınız, benim gibi düşünüyorsanız medenisiniz, yoksa değilsiniz’ demeye hakkı yoktur.
Son olarak Özgecan’ın vahşice katledilmesiyle de kadın cinayetleri artık inanan ya da inanmayan bütün farklı çevrelerden kadınlarda bir karşılık bulmuştur. Ve bu karşılık daha da gelişecektir, kadınlar arasında çok daha farklı bir örgütlülük, ortak bir hareketliliğe, ortak bir bilince dönüşecektir. Bundan da umutluyum.
Tekrar bu vahşetler, ötekileştirmeler, kadının üzerinden politikalarla istismarlar devam etmesin diye ortak bir kadın hareketiyle bunlara fırsat verilmeyecektir. Cumhurbaşkanının bunu gördüğünü düşünüyorum. Kadınların bu cinayetler üzerinden Türkiye gündeminin baş sırasına geçmesiyle, her çeşit kadının birlikte ortak bir tepki, kendi iradesi ve inisiyatifi dışında bir gücün oluşmasının tedirginliğini yaşamıştır Cumhurbaşkanı.
Ama ne kadar tedirgin olunursa olunsun bu ortak iradeye karşı ne Cumhurbaşkanı ne de sistemin tamamı kadınlara söz geçirebilecek. Kadınlar çok daha güçlü bir söz oluşturmanın formülünü bulacaktır. Acılarımız bizi ortaklaştıracaktır, hareketlerimiz bizi ortaklaştıracaktır.
Bugün Cumhurbaşkanı’nın bu kolektif bilince karşı, bu engel olamadığı güce ve harekete karşı çok kaba ve hoyratça bir tepkisi bu.”
Nilgün Yurdalan: Yetti gari ey erkekler kendinizle, kendi cinsinizin şiddetiyle uğraşın

Nilgün Yurdalan
“Bu sözlerden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın feministlerden bu kadar nefret etmesinin sebebinin kadınların kimseye emanet edilmeyi kabul etmeyecek kadar haklarına, özgürlüklerine sahip çıkması olduğu iyice anlaşılmış oldu. Üstelik de kadınların emanet edildiği erkeğin canı isteyince döven isteyince öldüren canlılar olduğu düşünülünce bu sözlerin topyekun kadın düşmanlığına tekabül ettiği ortada.
Pederşahiliğin, erkek egemenliğinin bu kadar egemen olduğu bu ülkede zaten şiddet her türlüsüyle biz kadınların üstüne üstüne gelirken, kadın cinayetleri sürekli artarken devlet de bütün aygıtlarıyla bu şiddeti körüklüyor. Şiddet uygulayan erkekleri cezasız bırakarak artırıyor, kadınların bedenleri üzerindeki baskıyla, söylemle, kadınların sosyal haklarını elinden alınca körüklüyor.
Cumhurbaşkanı’nın kadınlarla ilgili her konuşmasında kadınları karşı karşıya bıraktığı şiddetin farkında olması gerekmez mi? Yoksa farkında mı?
Demem şu ki yetti gari ey erkekler kendinizle, kendi cinsinizin şiddetiyle uğraşın. Kadınlar emanet edilerek değil, pembe otobüsle değil, eve kapatılarak hiç değil sadece gerekli önlemler alınarak şiddetten uzak tutulur. Kadınlar ise kendileri hakkında kendi kararlarını verirler.”
Yasemin Öz: Erkeklere emanet ederek, devletin yükümlülüklerinden de kurtarmış oluyor

Yasemin Öz
“Dinin ne dediğini referans alan bir ülkede yaşamıyoruz. Sürekli dinden referans vermeleri başlı başına bir sorun bence. Dolayısıyla sürekli dinden referans vermeleri birinci sorun. Dini referans veremeyecekleri benim için çok net. Böyle bir ülkede yaşamıyoruz, böyle bir ülkede yaşamak da istemiyoruz. İnsanların her türlü farklılığıyla yaşabileceği bir ülke için mücadele ediyoruz. Dini referansları kabul etmeyenleri sürekli zaten dışarıda bırakıyorlar.
İkinci olarak da bu emanet muhabbeti var. Kimi kime emanet edersiniz? Daha güçsüz birini daha güçlü birine emanet edersiniz. Yani emanet etmek bu anlamda biraz da güçlünün insafına terk etmektir birisini. Bu anlamda kadınları erkeklere tabi ki emanet edemezsiniz. Kadınlar erkeklere Allah’ın emaneti tabii ki olamaz, kadınlar başlı başlına birer bireydir, neden kadınlar emanet olmak zorunda olsun.
Erkekler mi koruyacak bizi? tersine erkeklerden korunmamız gerekmeyen, erkeklerin bizi koruması gerekmeyeceği bir hayat kurmak için mücadele etmeli siyasetçiler. Kaldi ki erkeklere emanet ederek, devletin yükümlülüklerinden de kurtarmış oluyor böylece. Sokaktaki vatandaşa atıyor meseleyi, bir siyasetçinin devlet olarak ne yapacağını açıklaması gerekir: Bu durumları önlemek için hangi önlemleri alacaksın, hangi politikaları açıklayacaksın, hangi kamu spotunu yapacaksın gibi…
O kadar absürd ki ne desem boş gelir diye düşünüyorum. Tersi bir mantığı açıklamak bile bana çok zor geliyor.”