Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Kriz yönetimi, çoğu zaman bir refleks gibi algılanır. Oysa gerçek kriz yönetimi, refleks değil, yaşam biçimidir. Bir yangını söndürmek değil, yangının çıkmasını önlemekle ilgilenir. Çoğu zaman kriz yönetimini, krize verilen ani tepkilerden ibaret sanıyoruz. Oysa gerçek kriz yönetimi, ‘reaktif’ değil ‘proaktif’ bir süreçtir. Yani kriz meydana geldikten sonra değil, daha hiç bir şey yaşanmadan önce başlar. Önleme, öngörme ve hazırlık; bu sürecin üç temel ayağıdır. Birleşmiş Milletler Afet Risklerini Azaltma Ofisi’nin (UNDRR) verileri açık: Her bir dolarlık önleme yatırımı, yedi dolarlık zararı engeller. Bu yalnızca ekonomik bir tercih değil, aynı zamanda insani bir sorumluluktur. Ve bu sorumluluk yalnızca kurumların değil; her bireyin, her okulun, her mahallenin, her öğretmenin ve her anne babanın omzundadır.
Bir toplumun gücü, sadece kaynaklarıyla değil; o kaynakları ne kadar hazır hale getirdiğiyle ölçülür. Depremler, yangınlar, seller… Tüm bu olaylar, sistemin dayanıklılığını test eder. Hazırlıksız bir sistemde kriz yalnızca bir olay değil, bir yıkım olur. Ancak hazırlıklı toplumlarda kriz, her şeyin sonu değil; dayanışmanın ve aklın devreye girdiği bir süreçtir. 2023’te yaşadığımız büyük deprem felaketinde tanık olduğumuz gibi, afetin ardından gösterilen dayanışma ruhu çok kıymetliydi. Ama gerçek güç, o dayanışmanın kriz çıkmadan da örgütlenebilmesidir. Çünkü afetlere dirençli bir toplum; yalnızca planları olan değil, bu planları yaşayan bir toplumdur.
Hiçbir kurum tek başına bu kadar büyük bir yükü taşıyamaz. Bu nedenle afetlere karşı güçlenmenin yolu, birlikte düşünmek, birlikte öğrenmek ve birlikte hareket etmektir. Bu, toplumun tüm paydaşlarını kapsayan bir öğrenme ve dönüşüm sürecidir. Bu dönüşüm; siyasetten bağımsız, kutuplardan uzak, insan hayatına odaklı bir anlayış gerektirir. Krizler ideolojik değil, insani meselelerdir. Bu nedenle çözümü de ancak ortak akılla, karşılıklı anlayışla ve sürdürülebilir yaklaşımlarla mümkün olur.