KHK’yle kamu görevinden çıkarılan onbinler, kanunları arkadan dolaşan ihaleler, kapalı kapılar ardında imzalanan sözleşmeler, kanun gerektiği halde yönetmelikle sermayenin taleplerini kabul etmeler. Ne bunlar yetmiş ne de bütün yetkileri kendisinde topladığı kararnameler, liyakatsiz atamalar, beğenmediği bürokratları üç-beş ayda bir görevden alma operasyonları… Bu sınırsız ve keyfi yetkilerin hiçbiri, “bürokratik oligarşi” egemenliğinin sona ermesine yetmemiş olmalı ki, Hazine ve Maliye Bakanı hâlâ yakınıyor, yabancı yatırımcıya ülkesinin bürokratlarını şikayet ediyor.
Oysa -işleyişi kötü, eksik olsa bile- bürokrasinin varlık nedeni, yurttaşlık haklarının yerine getirilmesini kolaylaştırmaktır. Ülke yönetmeye talip olanın da işe bu temel dersle başlaması gerekir. Ama nerede? Bizlerin payına düşen malum: İmtiyazlı şirketlerin çıkarlarını, memleketin çıkarı gibi sunarak riyayı rüya gibi yaldızlayan, “eser eser” diye bağırırken de vatandaştan itaat ve minnet bekleyen siyasetçi profili.