Haziran 2012 ve Aralık 2014’te “sonuçsuz” kalmış Cenevre I ve Cenevre II’den sonra, bu kez, bir bir sonuç alma yönünde “ilerleme ihtimali” daha öncekilerden bile “daha zayıf” görünüyor.
Varılan noktada, Türkiye’nin Suriye Kürtlerinin temsilcisi olarak muhalefet saflarında PYD’nin Cenevre III’te yer almasını “boykot” tehdidi ile “bloke etmesi”nin, “Türk diplomasinin etkisi” namına şişinmek bir yana, Suriye sahasındaki “güçler dengesi”ni kendi lehine değiştirmemiş olmasından ötürü, pratikte bir sonucu olmayacağa benziyor.
Ankara, kendini Cenevre’de görse ve PYD’yi engellediğini sansa bile, şu an “Cenevre III masası”ndan ziyade, gelecekte “Suriye’de sahada” olmanın önemi daha fazla ortaya çıkacak.
Ankara’ya sorun bakalım, Yayladağ’ın güneyinde “Bayırbucak Türkmenleri”nden kaç kişi orada kaldı? Türkmendağı, merkezindeki Rabia’nın elden çıkmasından sonra, birkaç gün önce kimin eline geçti?
Dahası, önümüzdeki günlerde, Ankara’nın Halep’in kuzeyinde Carablus-Azaz çevresinde ne kadar alana hükmedebileceği kuşkulu.
Davutoğlu’nu sorarsanız, “Suriye’nin geleceğinde Türkiye’nin istemediği hiçbir şey olmaz”mış.
Doğru söylüyor. Türkiye’nin geleceğinde kendileri olmadığı takdirde, öyle olur…