Seçim döneminde kimlik tartışmalarının ikinci düzleminde (milli kimlik) ise yoğun tartışmalara tanık olacağız. Dış politika ve güvenlik konularının milli çıkarlarımız/kimliğimiz açısından nasıl ele alındığı iktidar ve muhalefet arasında kıyasıya bir söylem rekabetine dönüşecek.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin veto edilmesi, Yunanistan ile adaların askerileştirilmesi, Suriye ve Irak’ta PKK-YPG’ye yönelik operasyonlar ve bu konularla ilgili Batı başkentleri ile yürüyen süreç ilk akla gelen konular. Yine, Türkiye’yi önümüzdeki yüzyıla hangi milli çıkar ve kimlik tanımlamasının taşıyabileceği gündem olacak. Uluslararası sistemde büyük güç rekabetinin savaşlara dönüştüğü (Ukrayna Savaşı bir başlangıç) ve güçlenen milliyetçiliklerin yeni belirsizlikler oluşturduğu bir dönemde “milli çıkarların korunması” söylemi basit bir “beka söylemi” olarak ele alınamaz.
Siyaset kurumunun “milli kimlik ve çıkarları koruma” söylem yarışmasını ülkemizdeki farklı kimlikleri ötekileştirmeden yapması gerekir. Türkiye’nin renkleri olan farklı kimlikleri ayrımcı dille ele alan parti ya da adaylar kendi kapsayıcı milli çıkar tanımını da seçmene benimsetemez. Evet bir kimlik siyasetine tanık olacağız ancak bu “milli çıkarları” koruyan kapsayıcı bir milli kimlik tartışması olmaya aday.