LEVENT GÜLTEKİN
acikcenk@gmail.com / @acikcenk
Ne kadar can sıkıcı, ne kadar onur kırıcı, ne kadar utandırıcı bir vaziyet…
Türk kökenli Alman vatandaşı gazeteci Deniz Yücel’in tutuklanması, bir yıldan fazla hapsedilmesi ve birdenbire tahliye edilmesinden bahsediyorum.
Sanırım hepiniz meselenin ne olduğunu biliyorsunuz.
Bilmeyenler için kısaca özetleyeyim:
Alman gazeteci Deniz Yücel yaklaşık bir yıl önce ‘ajan’, ‘terörist’ denerek tutuklandı.
Bir yıl boyunca tek bir delil gösterilmeden, iddianame hazırlanmadan hapiste tutuldu.
Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan miting meydanlarında Yücel aleyhine sert sözler söyledi. Almanya Başbakanı Merkel’le konuşmalarından bahsetti. Merkel’e “Elimizde Deniz Yücel’in ajan ve terörist olduğunu gösteren görüntüler var. Burası muz cumhuriyeti değil, bizde yargı bağımsız, yargı karar verecek” dediğini anlatıp ardından da “Ben bu koltukta oturduğum sürece o kişiyi kimse serbest bırakamaz” diye esip gürledi.
Bir yıl sonra yani geçen hafta Başbakan Binali Yıldırım ilişkileri düzeltmek üzere Almanya’daydı.
Orada yaptığı açıklamada, “Her duruşma bir umuttur. Kısa sürede serbest kalacağını umuyorum” diyerek Deniz Yücel’in pazarlık malzemesi yapıldığının işaretini verdi.
Bu konuşma üzerinden 24 saat geçmeden Deniz Yücel serbest bırakıldı.
Bize bu kötülüğü niçin yaptınız?
Bunca konuşmadan, bunca meydan okumadan sonra duruşmasız, Deniz Yücel serbest bırakılıp özel uçakla Almanya’ya gönderildi.
Türk vatandaşı olsaydı en hafifinden pasaportuna el konulur yurtdışı çıkması yasaklanırdı.
Alman vatandaşı olduğu için özel uçakla evine teslim ettiler.
Bu durum karşısında insanın aklına şu sorular geliyor: “Ajan terörist” değilse neden tutukladınız? Neden “Elimizde böyle görüntüler var” diye bütün dünyaya yalan söylediniz? Elinizde gerçekten görüntü belge varsa niçin serbest bıraktınız?..
Deniz Yücel’in tek bir delil gösterilmeden, iddianame dahi hazırlanmadan tutuklanması, bir yıl boyunca hapiste tutulması bir yanlıştı.
Bu konunun miting meydanlarında siyaset malzemesi yapılması, yüksek perdeden meydan okunması ayrı bir yanlıştı.
Tüm bunların üstüne onur kırıcı, itibar zedeleyici, bir ülkeyi, bir toplumu küçük düşürücü bir şekilde bir yargı kararına dahi ihtiyaç duymadan serbest bırakılıp üstelik özel uçakla Almanya’ya gönderilmesi ise ülkemiz adına büsbütün utanç verici bir durum.
İktidar, bütün dünyaya burada bağımsız bir yargı olmadığını ilan etti. “Burası muz cumhuriyeti değil” diyerek meydan okurken esasında buranın muz cumhuriyeti bile olmadığını bütün dünyaya göstermiş, söylemiş oldu. Bütün dünyaya burada kural, kanun, hukuk olmadığını, esasında buranın bir devlet olmadığını söylemiş oldu.
Bu tablodan canı yanmayan, ruhu incinmeyen, onuru zedelenmeyen, başı önüne eğilmeyen, kendini değersiz, yalnız, sahipsiz hissetmeyen tek bir Türkiye vatandaş var mı gerçekten çok merak ediyorum.
Sevgili AK Partililer sizin canınız yanmıyor mu gerçekten? Bütün bu yaşananlardan ötürü onurunuz zedelenmiyor mu? Başınız öne eğilmiyor mu? İktidarın, ülkemizin itibarını, onurunu yerle bir eden bu tür kararları sizi hiç etkilemiyor mu?
Hangi siyasi hesap, hangi makam, hangi kazanç, hangi dava bu itibarsızlığı, utancı örter, dengeler?
Üstelik Deniz Yücel’in bu şekilde serbest bırakıldığı gün Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan ve Mehmet Altan’a da yaptıkları konuşmalarda subliminal mesajla darbeye destek verdikleri gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.
‘Ağırlaştırılmış müebbet’ idam kararının yerine konulan bir ceza…
Almanya’ya boyun eğen iktidarın gücü sokaktaki vatandaşa, kaleminden başka bir şeyi olmayan gazeteciye yetiyor.
Bir tarafta sosyal medyada bir paylaşımda bulundu diye evleri apar topar basılıp tutuklanan gencecik çocuklar, filan bankada hesabı vardı diye aylardır hapislerde çürütülen, filana selam verdi diye günlerce yargı önüne çıkarılmadan hapiste tutulan bu ülkenin insanları, “Şöyle yazılar yazdı” diye yıllarca hapiste tutulan bu ülkenin gazetecileri, yazarları, akademisyenleri var. Diğer tarafta ise “Ajan, terörist olduğuna dair elimizde görüntüler var” denilip tutuklandıktan sonra Almanya istedi diye duruşma bile yapılmadan, bir yargı kararına gerek duyulmadan serbest bırakılıp özel uçakla evine gönderilen bir Alman vatandaşı var.
Bir tarafta köken olarak kendinden olmasa da vatandaşı olan birine sahip çıkan bunun için bir ülkeyle ilişkilerini bozmayı bile göze alan Almanya var. Diğer tarafta ise kendi vatandaşlarını hapislerde çürüten, sözünün değeri olmayan, kendisiyle çelişen ve Türkiye’yi aşağı çeken bir iktidar var.
Bu tablo karşısında kendini değersiz, yalnız, korumasız, sahipsiz, itibarsız hissetmeyen bu ülkenin tek bir evladı, vatandaşı var mı gerçekten?
Bu utançla yaşayamayız, bu rezaleti kanıksayamayız
İktidar, hukuku bütünüyle yok eden, ülkenin itibarını, onurunu harcayan bu kararla bize şunu söylemiş oldu: “Ülkenin itibarı, çocukların hayatı, bağımsız yargı, devlet olma hassasiyeti… benim için hiçbir şeyin anlamı, değeri yok. İktidarda kalmak için bu ülke dahil herkesi, her şeyi gözümü kırpmadan harcarım. Varsa yapabileceğiniz bir şey buyurun yapın.”
Bir şey yapamadıktan sonra ağlamanın, sızlanmanın, yakınmanın kimseye bir faydası yok.
Bu utancı hiçbirimiz hak etmiyoruz.
Almanya, kendi vatandaşını kurtarıyor.
Ahmet Şık’ın, Ali Bulaç’ın, Ahmet Turan Alkan’ın… Sorgusuz sualsiz hapislere tıkılmış on binlerce vatandaşımızın… arkasında duracak bir irade yok.
Bu iradeyi bizim ortaya koymamız gerekiyor.
Hepimiz hukuk karşısında eşit yurttaşlarız. Bu, böyle olmak zorunda. Aksi takdirde korku ve utanç içinde boğulacağız.
Türkiye’nin kanunsuz, düzensiz bir açıkhava hapishanesine dönüşmesine rıza gösteremeyiz.
Dün “Terörist” dediğine bugün “Serbestsin” deyiverenlerin elinde bu güzelim yurdun kirlenmesine daha fazla göz yumamayız.
Kendini şaşırmış siyasetçilerin saçmalıklarına son verip hukuku baş tacı etmek bize düşüyor.
Bizi Merkel değil hukuk kurtaracak. Onu da kendi ellerimizle tesis etmek zorundayız.
Utancın, güvencesizliğin üstesinden ancak sorumluluk alarak gelebiliriz.
Harekete geçmeliyiz.
Bu böyle gitmez.