ONUR ÖNCÜ
@oencueonur
Bir aydan fazla bir süredir MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘Öcalan çıkışı’nı konuşuyoruz. Birçok siyaset bilimci, gazeteci, kamuoyu araştırmacısı son kayyumlarla birlikte bu çıkışın son bulacağı yorumunu yaptı. Ancak Bahçeli söylediklerinden tabiri caizse ‘geri adım’ atmadı. Yani PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Kürt meselesinin çözümü konusunda ‘muhatap’ alınması çağrısını yineledi.
AKP’ye yakın birçok isim Bahçeli’nin Öcalan çıkışını yorumluyor. Ancak bu süreçte Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan Bahçeli’ye edilen teşekkürün dışında net bir açıklama gelmedi. DEM Parti kanadı ise İmralı’yı işaret ediyor.
Tam bunların konuşulduğu sırada da yine bir sabah kayyum haberleriyle uyandık.
İçişleri Bakanlığı kararıyla DEM Partili Mardin. Batman ve Halfeti belediyesine kayyum atandı. Özellikle Mardin ve Batman’a üst üste üçüncü kez kayyum atanıyor. Kürt siyasetinin deneyimli ismi Ahmet Türk 2016 ve 2019’dan sonra 2024’te de görevden alındı.
Bir yandan ‘çözüm’ konuşulurken diğer yandan kayyum politikaları hayata geçirildi. Fotoğrafın bir tarafı böyleyken, diğer tarafı nasıl? Yani milliyetçiler bu yaşananlara nasıl bakıyor?
MHP tabanını iyi bilen, dolayısıyla MHP’yi, milliyetçileri yakından tanıyan gazeteci Yavuz Selim Demirağ sorularımızı yanıtladı.
‘Dünyanın en sağlam ortaklığı suç ortaklığıdır’
Devlet Bahçeli, Abdullah Öcalan ısrarını devam ettiriyor. Sizce bu ısrarın perde arkasında AKP ile bir gerilim mi var?
Birileri komplo teorisi üreterek AKP ile MHP arasında bir gerginliğin olduğunu söylüyor. Böyle bir şey yok. Bu iki partinin ortaklığı çok sağlam. Dünyanın en sağlam ortaklığı suç ortaklığıdır. Bunlar Sinan Ateş cinayetinde olduğu gibi, yine AKP’nin daha önceki uygulamalarına vs. hep ortaklar. Ama söz konusu Öcalan ve İmralı olunca doğal olarak toplumda biriken bir öfke var. AKP zaten puan kaybettiği için, bu öfkeyi üzerine çekmek istemiyor. Dolayısıyla Devlet Bahçeli burada gönüllü olarak paratoner görevi yapıyor. Öfkeyi üzerine çekerek bir taraftan AKP seçmeninin öfkesini dindirmiş oluyor. Öte yandan her ne kadar adı milliyetçi olsa da bu partinin adından başka milliyetçi bir tarafı kalmadı. Milliyetçi camianın sert muhalefetini, öfkesini, tepkisini törpüleyebilmek için bu görevi Bahçeli yüklendi. Grup toplantısını izlerken gerçekten gülüyorum. Bahçeli’nin bu çıkışı yeni değil. 1999’da iktidar olmuşlardı, 2000’li yıllarda Öcalan’ın idam kararının Meclis’e indirilmeyişini de Bahçeli sağlamıştı. Dolayısıyla Bahçeli bu pozisyonlarda görev alır.
‘Bahçeli paratoner görevi yapıyor’
Bunu sadece Erdoğan’a gelecek ‘tepki’nin önüne geçmek için yapılmış bir hamle olarak mı göreceğiz?
Sadece böyle değil tabii. Bahçeli yerine bunu Erdoğan yapmış olsaydı, milliyetçi tabanda çok ciddi bir tavır olacaktı. Bunu CHP yapmış olsaydı, hem AKP hem MHP, CHP’ye saldıracaktı. Bahçeli şimşekleri üzerine çekerek paratoner görevi yapıyor. Ancak kamuoyunda bilinmeyen başka bir husus var.
Ne gibi bir husus?
MHP’de uzun süre grup danışmanı olarak görev yapan Oğuzhan Güngör isminde biri var. Bu genç, idealist isim, Bahçeli’nin bu çıkışlarına itiraz ettiği için görevden alınmıştı. Oğuzhan Güngör kim? Oğuzhan Güngör, 1999’da Mersin milletvekili olarak seçilip Rahşan Ecevit affına karşı çıktığı için MHP’den ihraç edilen merhum Ali Güngör’ün oğlu.
O zaman parti içinde Bahçeli’nin bu çıkışlarına ciddi bir itiraz var?
Oğuzhan Güngör’ün istifasından sonra MHP’de özellikle okumuş genç kesim istifa etti. Bunların aralarında çok sayıda doktor, avukat, mühendis vardı.
‘Borcunu böyle ödüyor’
Kaç kişi istifa etti?
Bana gelen bilgiye göre son 15 gün içinde 7 bin 300 civarında istifa var.
Yani Bahçeli’nin Öcalan çıkışı sonrasında MHP’den 7 bin 500’e yakın kişi istifa etti. Bu çok ciddi bir rakam.
Evet, hatta bu kamuoyu yoklamalarına da yansıdı.
Nasıl yansıdı? Bu önemli bir mesele. Çünkü kamuoyunun büyük bir kesimi, MHP seçmeninin bu konudaki tavrını merak ediyor.
MHP’ye oy verenlerin önemli bir bölümü de Öcalan’a af konusuna kesinlikle karşı. Bu karşı duruşlar yüzde 37’lerde. ‘Bu çıkışa karşıyım’ diyenler yüzde 30, ‘Kesinlikle karşıyım’ diyenler yüzde 37, ‘Olabilir’ diyenler ise yüzde 20 bile değil.
Bahçeli sizce bu durumu tahmin etmedi mi?
MHP tabanı itiraz etmiş etmemiş Bahçeli’nin umurunda değil. Bahçeli’nin tek gayesi MHP’nin başında bir şekilde tutunmak, orayı kontrol altında tutmak. MHP niçin AKP’ye kayıtsız şartsız teslim oldu? MHP daha önce AKP’ye karşı en fazla muhalefet eden partiydi.
Niçin?
Ne zaman ki MHP içerisinde kurultay için imza toplandı, bakın 1300 delegenin 850’si imza verdi, “Haydi kurultaya” dedi. (2015) Bu kurultay zorunluyken, AKP hükümetinin görevlendirdiği iki, üç ilçenin küçük hâkimi “Bu imzalar geçersiz, Bahçeli görevine devam edebilir” dedi. Bunu kim sağladı? AKP iktidarı. O günden sonra MHP yönetimi kayıtsız şartsız AKP’nin yanında oldu. Hatta Tayyip Erdoğan daha adaylığını açıklamadan “Bizim adayımız Erdoğan” denildi. Erdoğan veda konuşması yapar gibi bir konuşma yaptığında Bahçeli, “Hayır bir yere gidemezsin” dedi. Son olarak da dördüncü kez seçilmesi için (Bahçeli’nin 5 Kasım 2024’deki grup toplantısı konuşması) Anayasa’nın gerekirse değiştirilmesini teklif eden yine sayın Bahçeli oldu. Çünkü koltuğunda oturmasını Erdoğan’a borçlu. O borcunu da böyle ödüyor.
‘Çok önceden planlanmış’
Anayasa meselesine geleceğiz. Şimdi bir yandan ‘süreç’ deniliyor diğer yandan ise yeniden kayyumlar atanmaya başladı. Kayyumlar atanmaya başladığı an Bahçeli’nin AKP’ye destek çıkacağını düşündük. Ancak pek öyle olmadı. Bahçeli ‘Öcalan’ dedi. Kayyum konusuna dikkati çekmedi. Taktiksel bir mesele mi? Kayyum konusunda şimdilik bir tavır mı alıyor?
Tavır almıyor. Bahçeli ile Ahmet Türk’ün arası gayet sıcak. Ahmet Türk hapisteyken yine Meclis kürsüsünde onun barışçıl bir insan olduğunu ve en kısa zamanda tahliye edilmesini istediğini söyleyen Bahçeli. Nitekim 15-20 gün içerisinde de tahliye edildi. Biz Bahçeli’nin tahliye taleplerini biliyoruz. Başka kimler için istedi?
Alaattin Çakıcı, Mümtazer Türköne ilk akla gelenler…
Evet Alaattin Çakıcı için istedi, Kürşat Yılmaz için istedi ve FETÖ’den içeride bulunan Mümtazer Türköne için istedi. Şu anda da bu ‘açılım’ meselesi için, Bahçeli’nin Öcalan için söylediği “Gelsin Melis’te konuşsun” olayını da Mümtazer Türköne’nin planladığını da kamuoyu artık öğrendi. Türköne attığı tweetlerle bunu hem kabullendi hem de endişelerini dile getirdi. Ne diyor Türköne; “Sokaklara muhalefet tamamen hakimdir, bu kayyum meselesinde hükümet daha dikkatli davranmalıdır, Öcalan konusunda da Bahçeli son derece haklıdır.”
Demek ki bunlar çok önceden planlanmış ve zamanlama olarak da uygulanmaya konuluyor. Böyle bir durum söz konusu. Bahçeli bu işleri iyi bilir.
Ben son 15 gündür sağlık sorunlarımdan kaynaklı Gazi Üniversitesi Hastanesi’ne sık gidiyorum. Orada da çok sayıda okuyucumuzla konuşuyoruz. Onlara soruyorum, “Devlet beyin bu açıklamasını duydunuz mu?” diye. Onlar da duymamışlar… “Öcalan’la ilgili bunu söyledi” diyorum, “Hayır, asla Devlet Bahçeli böyle söylemez” diyorlar. Ne yazık ki toplumumuzun önemli bir bölümü TRT gibi, A Haber gibi yerleri izledikleri için bu konularda tepki göstermiyor. Damat Berat Albayrak bir dönem demişti ya, “Marsa duble yol yaptık desek inanacak bir kitlemiz var” diye, evet, inanacak bir kitleleri var. Biz bu kitlenin tavrını son seçimde montaj kasetlerde gördük. Nitekim Erdoğan, “Montaj montaj. İşte zeki çocuklar yapmışlar ne var bunda” demişti. İnanan bir kitleleri var ama bu yüzde 25’i geçmiyor. AKP yüzde 30’un altına düştü. MHP her zaman sabun kalıbı gibidir. Bir türlü 10’un altına düşmez.
‘Güneş balçıkla sıvanmaz’
Anketler yüzde 10’un altını veriyor ama son tahlilde seçim günü gelip çattığında MHP yüzde 10’u geçiyor. Bunun sebebi nedir?
Şöyle söyleyeyim, kamuoyu şirketlerinin yöneticileriyle de bir mutabakata vardık. Neden MHP seçimlerden hemen önce bıçak sırtındadır? Yüzde 7, 8 gibi görünür, 10.2 ile de barajı geçer. Bunun sebebi şu: Kamuoyu araştırmalarında asker ve polislerin görüş bildirmesi yasak. Polis, bekçi, uzman çavuş, sözleşmeli er vs. nerden baksanız 1 milyona yakın kişi var. Bu 1 milyonun önemli bir kısmı MHP seçmeni. Neden MHP seçmeni? 15 Temmuz sonrası içişleri bakanı olan Süleyman Soylu’nun döneminde polis sayısı 150 bin civarındaydı, şu anda 350 bin. 200 bin artmış. Bekçi sayısı 20 bindi, şu anda 90 bin. Alınan personelin bana göre çok büyük bir kısmı MHP ve Ülkü Ocakları kökenli referanslarla uzman çavuş, astsubay, bekçi, polis, özel harekatçı oldu.
Bu söyledikleriniz MHP’nin devletin belirli noktalarında kadrolaştığının kanıtı.
Bu tipik sağ partilerde güvenlik politikaları vardır. İşte bu güvenlik politikalarıyla hep savunmaya geçerler. İşte ‘liyakat’ ve ‘sınavlar’ diyoruz ama bu güvenlik kadroları zor ve güç işler. AKP’liler kendi çocuklarını özel harekatçı yapmaz, asker yapmaz. Onlar çocuklarına rant işlerini verir. Ama kenar mahallelerdeki, gettolardaki, varoşlardaki bu genç çocuklar MHP ve Ülkü Ocakları referansıyla uzman çavuş, bekçi, astsubay oldu. Ama MHP’nin senelerdir AKP’ye destek vermesine rağmen valisi var mı? Yok. Kaymakamı çok az. Müsteşarı, daire başkanı yok. 500 bine yakın kişiye iş vermişler. Ne işi? Güvenlik işi. Fakir aileler bundan memnun.
Nasıl memnunlar mesela?
İşte diyorlar ki, “Devlet Bahçeli olmasaydı, bizim oğlan polis olamazdı. Allah Bahçeli’den razı olsun, Allah Erdoğan’dan razı olsun”… MHP yönetimi de tabii alt tabandaki insanlar bu küçük işler ve kadrolarla tatmin olurken, MHP’nin üst yönetimi de AKP’nin milletvekilleri ve yöneticilerinin aldıkları büyük ihalelere taşeron olarak çalışıyor. Ben biliyorum birçok MHP milletvekilinin çocuklarının büyük projelerde taşeron firma olarak çalıştığını. Ne yazık ki böyle. Şimdi MHP’liler benim bu tespitlerimi okuyunca yine bana küfredeceklerdir ama hiç umurumda da değil. Güneş balçıkla sıvanmaz. Bütün bunları senelerdir tek tek gözlemliyoruz. Dolayısıyla böyle bir vakıayla karşı karşıyayız.
‘Tezgahın pir parçası’
Yeniden ‘süreç’ tartışmalarına gelmek istiyorum. Şu yorumlar kamuoyunda çok hâkim: 2013-2015 arasındaki ‘süreç’ MHP ve CHP’nin destek vermemesi sonucu başarıya ulaşmadı. Geldiğimiz noktada arka planda devlet yetkililerin İmralı ile görüştüğü iddiaları ortada… Kamuoyuna açık çağrıyı ise Bahçeli yaptı. Bu sefer “MHP’nin desteği var” deniliyor. MHP ile bu süreç olur mu?
Bu mümkün değil. Bakın bunu birkaç kez denediler. Daha önceki seçimlerde de (2019 yerel seçimleri) Tunceli Üniversitesi’nden bir doçent İmralı’ya gitti, bir mektup getirdi, okudu. TRT’ye Öcalan’ın kardeşi çıkarıldı (Osman Öcalan). Ama tutmadı. Öcalan faktörü geçmiş dönemde Doğu ve Güneydoğu’da bir fenomendi. Ama özellikle yeni nesil, terörden bıkmış bölge halkı artık Öcalan’ı sevmiyor…
Şimdi ortada Selahattin Demirtaş gerçeği var. Demirtaş’ın hukuki bir suçu yok. Hukuken suçlu değil, sekiz yıldır içeride tutuluyor. Recep Tayyip Erdoğan ne diyor? “Edirne, İmralı’ya hesap verecek.” Devlet Bahçeli ne diyor? “Edirne’yi dinlemeyin, İmralı’yı dinleyin” Neden? Çünkü, İmralı’daki terörist başı daha Kenya’dan getirilirken (1999) “Ben bu devlete her türlü hizmete hazırım” dedi.
Şimdi 40 yıldır dağda olanlar var. Dağda kalma süreci 2.5 yıldır. Üst düzey yönetim dediğimiz Murat Karayılan ve Cemil Bayık gibi tipler 40 yılı aşkındır dağda. Öcalan umut hakkından faydalanacak da diğerleri faydalanmayacak mı? Bir de savaş baronları var. Savaş baronları silahların susmasını, terörün son bulmasını ister mi? PKK’nın zaten 2 bin ila 2 bin 500 arasında silahlı militan kadrosu var. Bunlar diyelim silahı bıraktı. Suriye’de 70-80 bin civarında Amerikalılar tarafından eğitim verilmiş, teçhizatı silahı verilmiş kadrolar ne olacak? İran’daki PJAK ne olacak? Burada bir tahterevalliyle Erdoğan’ın yeniden seçilmesini sağlayabilmek için bir çaba…
Türkiye 40 yılı aşkın bir süredir bu terör gerçeğiyle yüz yüze. 2 trilyondan fazla para harcanmış. 40 bin insanın evine ateş düşmüş. Bunlar bir kalemde silinecek ve unutulacak şeyler değil. Bu tamamen seçimleri kazanabilmek için uygulanan bir sistem. Bu tekrar aday olamayacak Erdoğan’ı aday yapabilmek için hazırlanan tezgâhın bir parçası.
‘Bu iş bitti’
Mesele sadece anayasa meselesi mi?
Stratejide bazen bir taşta dört beş kuş hedeflenir. Evet, bunların maksatları anayasayı değiştirmek. “Anayasayı değiştireceğiz” denilince özellikle kamuoyunda ilk dört maddenin değişimine herkes karşı çıktı. Nitekim Numan Kurtulmuş “Ben onu kastetmedim” diyerek geri adım attı. Şimdi 367’yi bulamıyorlar ama DEM Parti’yi yanlarına aldıkları zaman böyle bir durum söz konusu olabilecek. DEM’i yanlarına çekebilmek için de ne yaptılar? Devlet Bahçeli’ye bu sözleri söylettiler. Ama hemen ardından bir de sopa gösterdiler. Kayyum sopası. “Eğer siz bunu kabul etmezseniz, kayyumlarla biz belediye başkanlarını görevden alırız, yeniden yöneticilerini içeri tıkarız” gibi bir tehdide, taktiğe başladılar.
Geçtiğimiz haftalarda Ahmet Türk, “Kürtler artık eski Kürtler değil” dedi… DEM Parti, iktidarın bu taktiğine gelir mi?
DEM Parti yönetiminin bir kısmı İmralı’nın, bir kısmı Kandil’in etkisinde olabilir ama DEM Partili seçmen bana göre Türkiye’deki en bilinçli seçmenlerden. AKP hükümetinin kurduğu, başrolünü de Bahçeli’nin oynadığı bu tuzağa müsaade etmez. Dönecek tabii AKP yönetimi ve gündem mühendisleri, “İşte gördünüz Devlet Bahçeli gibi MHP başkanı bile barış için, kardeşlik için el uzattı ama onlar o eli tutmadılar” diyerek şikâyette bulunacak. Ve muhafazakâr Kürt dediğimiz seçmene şikayet ederek oradan biraz daha oy devşirmeye çalışacak.
Kim o muhafazakar Kürt seçmen?
Hizbullah’ın partisi bu muhafazakar Kürt dediğimiz seçmen. Onların yüzde 1 bile olmadığı ortada. Bence nafile çabalar bunlar. AKP, Erdoğan’ı yeniden seçtirebilmek için her türlü planı ve yöntemi deniyor ama Türkiye’deki insanlar bıktı, usandı, yoruldu. Eşyanın bile bir kullanım süresi var. Konservenin bile bir kullanım süresi var. 22 yıl olmuş. Metal yorgunluğu var. Metal de yoruluyor. İşte Ankara’daki metronun rayları değişmeye başladı. Çok yıpranmış… AKP Türk vatandaşını çok yordu. Yalanlarla yordu, rüşvetlerle yordu, dış politikadaki yanlışlarla yordu. Bana kalırsa “Evet biz misyonumuzu yerine getirdik, çekiliyoruz” demiyorlar. Israr ediyorlar. Ama seçmenin de bu konuda bilinçlendiğini görüyoruz. İşyerlerinde Tayyip Erdoğan fotoğrafları olan kişiler artık onları indirmiş. Bu iş bitti.