CAN BURSALI
acanbursali@gmail.com / @CanBursali
12 Haziran 2011 genel seçimleri ve 7 Haziran’da yapılacak seçimlere AKP ve CHP’nin projeleri damga vurdu. 12 Haziran seçimlerinde AKP’nin en büyük vaadi Kanalİstanbul olarak da bilinen ‘Çılgın Proje’ydi. CHP ise 7 Haziran seçimleri öncesinde ‘Yüzyılın Projesi’ adını verdiği ‘Merkez Türkiye’yi sundu. Ancak proje üretenler yalnızca partiler değil.
İstanbul 2. Bölge bağımsız milletvekili adayı Zakir Batuhan Aydagül’le eğitim üzerinde yoğunlaştırdığı projelerini, siyasi geçmişini ve adaylık sürecini konuştuk.
Eğitim üzerinde acil olarak çözülmesi gereken beş soruna değinen Aydagül’ün çözüm önerileri içinde en dikkat çekicisi, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin seçmeli hale getirilmesi ve dersin felsefe öğretmenleri tarafından verilmesi.
Neden bağımsız adaylık?
Siyaset girme fikri 4+4+4 sürecinde kafamda oluştu. Siyaset dışı aktörler ne kadar çalışırsa çalışsın, siyasetin etkisi çok büyük. Bu etki olumlu da olabilir ama özellikle 2012’den sonra olumsuz yanları daha fazlaydı. Bu yüzden siyasete girmeye karar verdim.
Geçen eylül-ekim aylarında da araştırmalar yapmaya başladım. Parti teşkilatlarında çok tanıdığı olan biri değilim ve yer bulmam kolay değildi. Türkiye’de siyasete giriyorsanız adaylık sürecinden önce teşkilatçı bir geçmişiniz olması gerekiyor.
Teşkilatlar partilerin elbette omurgası ancak topluma farklı şekilde şekilde hizmet etmiş insanların aday listelerine girebilmesi lazım. Kontenjan adayı olmayı da içime sindiremediğim için bağımsız adaylığa karar verdim. Çünkü CV’nizi parti yetkililerine veriyorsunuz ve belki de liyakat sahibi bile olmayan insanlardan evet ya da hayır cevabı alıyorsunuz. Atanmış vekillik oluyor kontenjan adaylığı.
Ayrıca Türkiye’de her partinin bir ötekisi var. Parti tutmak takım tutmak gibi olduğu için ülkemizde, insanlar sevmediği partilerin adayını dinlemek dahi istemiyor. Demokratik siyaset kültürü açısından da yeni bir modele ihtiyacımız olduğu için ve bu yeni modelin zaman içinde yeşerebileceğine inandığım için bağımsız aday oldum. Bu aslında yeni bir siyasi kültür oluşturma gayreti.
Projeleriniz, seçim kampanyanız ve söylemleriniz Türkiye’ye uygun mu sizce? Daha Batılı duruyorsunuz gibi geldi bana çünkü.
Batılı yakıştırması ilk bakışta doğru olabilir fakat Batılı’nın Doğulu’nun ötesinde bu memleket için insanların hak ettiği bir program ortaya koyup koymadığım değerlendirilmeli bence.
1994 yılında Refah Partisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kazandığından beri bir öğrenilmiş çaresizlik içindeyiz. ‘Vatandaş güçsüz parti ve liderleri güçlü’ algısı yaratıldı. Güçlü liderler arasından kendine daha az zarar verecek olanı seçti vatandaşlar.
Bunun yanında da önemli bir kesim kendinin temsil edilmediğini düşünüyor. İğneyle kuyu kazmak benimki daha çok. Özellikle gençlerden başlayarak ‘Yeni bir siyasi partiler kanununu, yeni bir seçim kanununu hak ediyoruz. Barajın düşmesi zaten olmazsa olmazımız’ denilmesi lazım. Dünyadaki siyaset pratiği ile Türkiye’deki siyaset pratiği arasında büyük farklar var çünkü. Kamunun bazı yaptıklarına baktığınız zaman, özel sektör pratiklerine baktığınız zaman Türkiye bir hayli ileride aslında. Ama siyasi pratiklere bakınca çok gerideyiz ve 80 Darbesi’nin hediyesiyle yaşıyoruz hala.
Kenan Evren öldüğü zaman herkes sevindi ama neden seviniliyor anlamıyorum ben. Çünkü adam gözü açık gitmemiştir, kurucusu olduğu sistem, bireylerin ve partilerin iliklerine işledi. Benim mutlu olduğum bir konu var. Yeni bir siyaset iddiamıza dair küçük örnekler gösterdik kampanyamız boyunca.
Neler mesela?
Katılımcı bir siyaset önerdik biz. 23 Nisan’da sosyal medya üzerinden yaptığımız #hayalindekiokuluanlat hashtag’inde veriler elde ettik. Web sitemizdeki dilek ve şikayet kutusunda biriken taleplerin yetkili mecralara ulaştırılması konusunda çalışma yaptık.
Günlük tutuyorum kampanya sürecinde ve bunu web sitemizde yayınlıyorum. Şeffaflık açısından yapıyorum ben bunu. Çünkü siyaset sadece Meclis Genel Kurulu’nda yapılmıyor. Bunun kulisi var ve bilmediğimiz birçok pazarlık orada dönüyor, görüşmeler orada yapılıyor.
Bunları daha eğlenceli, içinde mizah barındıran bir siyaset için yapıyorum. Çünkü toplumda siyasete dair çok negatif bir algı var. Herkesin bir şekilde konuştuğu ama yapmaktan kaçındığı bir alan siyaset. Siyaset şu anki haliyle kötü. Değişimin olması gerekiyor ve bu değişim tabii ki bir kişiyle olmayacak ama benimki bir başlangıç.
İdeolojik olarak nasıl tarif ediyorsunuz kendinizi?
Benim odağım eğitim. Eğitim üzerinden vaatlerimi açıkladım. Referans noktam da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi. Eğitimde ideolojik yaklaşımlar her zaman olacak ama bu yaklaşımlarda önceliğin çocuğa yarar getirmesi olmalı. Sağ ve sol gibi kavramların çok sıklıkla karıştığı bir ülkede yaşıyoruz sonuçta.
Hangi durumlarda karışıyor sizce sağ ve sol?
AKP başörtüsü gibi kendisinin önemli gördüğü konularda daha özgürlükçü olabiliyor. Ama ateistlerin çocuklarının din eğitimi almamasıyla ilgili özgürlükçü davranmıyor. Geçmişte de CHP veya laikler olarak tanımlayabileceğimiz kesim dindarların eğitim haklarını engellemişti.
Eğitimin yanında özgürlükçülük ve sosyal devlet benim olmazsa olmazlarım. Özgürlükçü bir sosyal demokratım ben. Çeliktepe ve Levent semtlerini karşılaştırdığımızda Çeliktepe halkı daha yoksul ancak bu iki semtteki okulunda devlet tarafından aynı imkanlardan yararlandırılması ve nitelik olarak ikisininde eşit olması gerekiyor.
İlk sekiz yılında yoksulu adam yerine koymuş bir partinin son yıllarda yaptıklarını eleştiriyorum ben.
Eğitim üzerinden vaatlerinizi sıralıyorsunuz. Anadilde eğitim konusunda ne düşünüyorsunuz?
İlkokula başlayana kadar Türkçe bilmeyen bir çocuğun okuma yazmayı Türkçe öğrenmesi kadar zor ve travmatik bir şey yok. Zor bir iş olduğunu kabul ediyorum ama yapılabilir anadilde eğitim. Dünyada bir çok örneği var bunun. Sadece anayasal güvence altına alınması yeterli değil anadilde eğitimin. Uygulanması için sıkı çalışmak gerekiyor.
44 yaşındasınız ve 26 yıllık seçmensiniz. Kimlere oy verdiniz?
12 Eylül sonrasındaki eğitim rejiminin başarılı bir ürünüydüm. Darbenin iyi bir şey olduğunu düşünüyordum. Memleket kurtulmuştu ve Kenan Evren önemli bir liderdi. Ermenilerin ne yaptığı belliydi, Yunanlılar ezeli düşmanımızdı. Devletçi bir zihniyetle büyümüştüm. Eğitim sistemi bunu istemişti benden. O zamanlarda Hürriyet Gazetesi’ni okurduk. Devletin yarı resmi yayın organı gibiydi. Benden istenen ANAP seçmeni olmamdı ve bende ANAP seçmeniydim.
Daha sonra işsiz kaldığım bir sürecim vardı. Ondan sonra sivil toplumda çalışmaya başladım. 30 yaşımda yüksek lisans için Stanford’a gittiğimde 97 yılında yapılan temel eğitim reformunun arka planını ve cumhuriyet tarihini inceledim. Trajiktir bu söyleyeceğim; ben ilk defa Türkiye’nin tarihini objektif olarak 30 yaşında öğrendim.
İki tane ezeli korkunun olduğunu anladım. Kürtler ve dindi bu tarihsel korkular. Ama korkunun ecele faydası yok. Bu süreçten sonra daha özgürlükçü ve sosyal demokrat bir çizgiden hareket ettim.
Seçimi kazanmanız halinde Meclis’te acil olarak çözülmesi gereken 5 madde sıralamanız istense bunlar ne olurdu?
En kolay yapılabilecekten başlarsak, okul öncesini zorunlu hale getiririm.
İkinci olarak, partiler arasında bir uzlaşmayla önümüzdeki 10 yılın ‘Öğretmen Yılı’ ilan edilmesini teklif ederim. Çünkü öğretmenlere yatırımın artırılması ve statüsünün yükseltilmesi gerekiyor.
Üçüncü olarak okullara tam gün sistemini getiririm. Ciddi bir yatırım gerektiriyor bu. Yeni okullar yapmak gerekiyor. Özellikle büyükşehirlerde alan kalmadığı için zor ama yerinde ve kimseyi mağdur etmeden yapılacak bir kentsel dönüşüm ile bu sağlanabilir.
Dördüncü olarak liseleri yeniden yapılandırmayı öneririm. Türkiye gençliğini kaybediyor çünkü. Milliyetçilik artıyor gençler arasında ve radikal gruplara yönelim artıyor. Milliyetçilik derken yanlış anlaşımasını istemem. Vatanını sevmenin ötesine şiddet kullanımının ön plana çıkarıldığı bir milliyetçilikten bahsediyorum.
Beşinci olarak ise belki de en zor olanını yapmaya çalışırım. O da şu: Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini seçmeli hale getiririm ve bu dersin Felsefe öğretmenleri tarafından verilmesini öneririm.
İlk konuşmanız ne olur Meclis’e girmeniz halinde?
‘100 bin yurttaşımın eğitim davasına ve yeni bir siyasete verdiği oy ile aranızdayım. Bu ülke artık değişim istiyor. Sorunlarına çözüm bulunmasını istiyor. Bu sorunlara çözüm bulunmasını isteyen 100 bin yurttaş eyleme geçti ve beni buraya gönderdi. Sadece bana oy verenlerin değil endişeli tüm anne babaların, çocukların sesi olacağım’ derdim.
Konuşmamın kalanını hükümetin programını ve eğitime dair vaatlerini değerlendirerek tamamlardım.
Hep seçilmeniz ihtimali üzerine konuştuk. Seçilmezseniz yapacaksınız?
Alacağım her bir oya sahip çıkacağım. Vaatlerimin bazılarını Meclis’e giremesem de yerine getirebilirim.