Yasası henüz Meclise gelmemiş, tarihi daha belli olmamış bir seçimin kampanya startı verilmiş gibi bir süreçteyiz.
Gönül istiyor ki ekranlarda, basında siyasal iletişimin nasıl olması gerektiği üzerine teori ve pratik tartışılsın, bizler de yorumlarımızı katalım. Toplumsallaşmanın önündeki iletişememe halini konuşalım, çatışmacı değil çözümcü bir siyasi çizgiyi savunan teoriler üzerinden örnekler dinleyelim.
Ülkede siyasetin tartışıldığı durum sokakta “Çıkar telefonunu” seviyesinde seyrediyor. Bizim kapasitemiz hep mi buydu? Açıyorum TRT arşiv görüntülerini, insanlar geçmiş dönemlerde çok daha nezih şekilde derdini dile getirmeyi, mikrofonla ve birbiriyle iletişime geçmeyi becerebiliyormuş.
“Çıkar telefonunu” sadece bir sokak röportajı klişesi değil sistematik bir siyasal iletişimin sokağa taşmış, yansımış hali.
Şu kalıpları 20 yıldır kürsüden ekrandan ne kadar çok duyduk değil mi?
“Eline diline dursun”, “Bunlar şükretmeyi bilmezler”, “Daha ne verelim?”
“Takmışlar dillerine bir x”, “nankörler”, “bunlar…”
Bu dil, yurttaşa karşı olan yükümlülükler tanımını sadaka kültürüyle değiştiriyor, iktidarı “Kamu yararına ülkeyi bir süre yöneten” pozisyonundan tebaasının ihtiyaçlarını gören muktedir tanımına taşıyordu.