Sade bir tören istemiş Aydın Bey, çoğumuzun belki haberi bile olmadı ama hınca hınç Çengelköy mezarlığı.
Oya Hanım’ın hislerini düşünmek bile hıçkırıklar oturtuyor boğazıma. Şöyle diyordu mezarı başında:
“Gelenlere, gelememiş ama düşünmüş olanlara teşekkür etmek istiyorum. Aydın’ın bu kadar sevildiğini bilmiyordum. Herhalde birileri çok kızıyordur ona diye düşünüyordum. Kendisi duysaydı, görseydi ve hissetseydi dünden beri ne kadar sevgi seli içinde uğurlandığını, çok memnun olurdu.”
Bu ülke için sekseni aşkın süre yaşamını bir kenara bırakmak, işkence, cezaevi, sürgün yaşamak ve sevildiğini tahmin edememek…
Dayanaksız kibirleriyle, yılgınlıklarını, kendi kaybedişlerini saklamak için eleştirileri mızrak yapanlar, gidenlerin bu adanmış ömürlerinin bıraktığı boşluğunu dolduramayacaklar. Galip gelmek için hak edilmiş saygılara sahip çıkmak gerekti. Bir mana arayacaksak bu çabayı onlar hak ediyordu.
Faşizmin ekmeğine yağ sürdük; sevgiyi ve saygıyı tükettik ilkin. İyiliğin asli koşullarıydı. Sevgi en kolay filizlenen, en kolay büyüyen tohumdu ve sevgi anlaşmak koşuluna da bağlı değildi. Biz sevmeyi, sevgiyi göstermeyi, savunmayı unuttuk, binlerce koşula bağladık tüm iyi niyetlerimizi.