
Ürünlerini sürdürülebilir moda anlayışından hareketle tasarlayan Arzu Kaprol, ‘sürdürülebilirliği sadece modaya değil, hayatının her alanına yaydığını’ söylüyor. Tasarımcı Arzu Kaprol ile sürdürülebilir modayı ve bu yoldaki deneyimlerini konuştuk.

Kullanıcılara sürdürülebilir bir gardrop oluşturmaları için önerileriniz neler olur?
Alışveriş yaparken, bilinçli seçimler yapmak çok değerli. Bu kapsamda, geri dönüşümlü ve sürdürülebilir kumaşlar tercih edilebilir.
Kullanıcılara düşen en önemli görevlerden biri, satın alınan parçanın uzun süre kullanılabilecek olması diye düşünüyorum.
Bunun yanı sıra, aslında kültürümüzün temelinde olan paylaşmak, sürdürülebilir modanın önemli adımlarından bir diğeri. Artık gardırobunuzda kullanmadığınız ancak giyilebilir durumda olan kıyafetlerinizi dostlarınızla paylaşabilir veya ikinci el olarak satışa çıkabilirsiniz.
Sürdürülebilirlik kavramıyla nasıl tanıştınız?
Sürdürülebilir moda, kavramın henüz bilinmediği bir zamanda, içinde yaşadığımız bu güzel coğrafyada yüzyıllardır olan, yaşanan ve yaşatılan bir alışkanlık. Bu coğrafyanın iliklerine kadar bildiği, aslında köylerinde ve köy evlerinde uygulandığı çok temel bir kavram vardır; köy evlerinden çöp çıkmaz. Ortaya çıkan her bir atık, var olan sistem içerisinde bir diğer oluşuma hizmet eder. Bu bilinci bugüne güncelleyip bütüne yaydığımızda sürdürülebilirlik kavramını tamamen anlamış oluruz.
Benim yaşamımda sürdürülebilirliğin var olması da en temelde içerisinde doğduğum ailede, yaşamın doğal bir dengesi olarak, yaşanan ve yaşatılan bir şeydi. Yakın zaman öncesine kadar atölyemizden çıkan kumaş kesim atıkları ve artıklarını, Bursa’ya, o sıralarda doksanlı yaşlarında olan anneanneme ve farklı kadın oluşumlarına yamalı bohça olarak yeniden hayat bulmak üzere gönderilirdi.
Sürdürülebilirlik kavramının yeniden gündeme geldiği bu süreçte, bu kavram benim için sadece modanın değil, yaşamın ve bize sunulan yaşam sürecinin döngüsel olduğunu, bu yaşamda kısacık bir süre var olduğumuzu, bu sebeple içerisinde bulunduğumuz zamanda doğru izler bırakmayı, yaşama zarar verecek hiçbir iz bırakmama prensibini mesleğim üzerinden de uygulamamı benimsetiyor.
Zamansız ve zamanlar üzeri tasarımlar
Geleneksel modayla sürdürülebilir moda arasındaki farklar neler?
Geleneksel ve sürdürülebilir moda, temelde üç ayrı alanda ayrışıyor.
İlk olarak geleneksel moda dediğimiz, aslında hızlı tüketime dayalı ve kısa ömürlü ürünler üretme sistemiyken, sürdürülebilir düşünce yollarıyla oluşturulmuş bir moda kavramı, yavaş ve daha uzun süreli kullanım alanı sağlayan ve aslında özünde daha geleneksel bir bakış açısını merkeze alan bir yaklaşım sunuyor. Tasarımlar, sürdürülebilir moda kapsamında o güne dair hızlı tüketilecek bir tren zincirine göre değil, zamansızlık ve zamanlar üzeri bir bakış açısı çerçevesinde yaratılıyor.
İkincisi, üretim süreçleri de yine aynı sağlıklı düşünce yolları kapsamında tüm yaşama dair doğru izler bırakma yaklaşımını kapsıyor. Çevre ve yaşam dostu malzemeler, süreçler ve bunların kullanım alanlarıyla, yaşamımızda daha uzun süre eşlik edecek tasarımlar hayata geçiriyoruz.
Son nokta ise çalışanların da kurum içerisindeki yaşam alanlarının optimize edilmesinden ve tüm işbirlikçiler arasında sağlıklı düşünce ve çalışma yollarının oluşturulmasından geçiyor.

Tüketici değil üretici üzerinden hareket etmeli
Sürdürülebilir moda gerçekten mümkün mü, deneyimleriniz ne yönde?
Evet, elbette sürdürülebilir moda gerçekten mümkün. Burada temelde konuşmamız gereken en önemli ve en acil yaklaşım, tüm müşterileri tüketici kavramı altında buluşturmak.
Sürdürülebilirliğin en önemli yaklaşımı, herhangi bir şeyi tüketmemekten geçiyor. Oysa ki bizler hiç düşünmeden, şu an dünya üzerinde yaşayan insan ırkına ve müşterilerimize ‘tüketici’ adını veriyor ve ondan sonra tüketmemelerini bekliyoruz. Buradaki temel kavram karmaşasını hızla yeni bir sıfat üzerinden ilerleyerek, yeni bir görev yükleyerek yaratmalıyız. Burada ‘türetmek’ kavramı iyi bir başlangıç olabilir. Bundan sonra ‘tüketici’ değil ‘üretici’ üzerinden hareket etmek, önemli bir adımın ilk başlangıcı olabilir.
Bu yolda ilerlerken önünüze engeller çıktı mı, çıktıysa neler?
Elbette, her yeni süreç gibi bu sürecin de zorlukları var, her daim olmaya da devam edecek. Ancak, sürdürülebilirlik aynen bu şekilde bir devinim içerisinde, sorunlara cevap bularak ilerlemenin temelini oluşturuyor. Bugün sürdürülebilirliği moda çerçevesinde değerlendirdiğimizde maliyet, erişilebilirlik ve bilgi eksikliği ana zorluklar olarak çıkıyor karşımıza. Bu engellerin aşılması adına, sürdürülebilir moda ürünlerinin maliyetini düşürmek için yeni üretim yöntemlerinin geliştirilmesi, sürdürülebilir moda ürünlerinin erişimini artırmanın yollarının araştırılması ve kullanılmasının yanı sıra sürdürülebilir moda hakkında toplumsal farkındalık yaratmak, çalışmaların başında geliyor.
Moda-teknoloji birleşiminde yeni bir dönem başlatılıyor
Şimdiye kadar birçok sürdürülebilirlik projesinde yer aldınız… Nasıl bir yol çizdiniz kendinize, bundan sonra sürdürülebilir moda adına atacağınız yeni adımlar var mı, bu yolda öncelikleriniz neler?
Sürdürülebilir modanın en önemli adımlarından birinin, giyilebilir teknolojiler aracılığıyla yaşanacağına inanıyorum. Teknolojik gelişmelerin hayatımızda büyük bir yer edinmesiyle birlikte moda ve tekstil dünyası daha önce hiç olmadığı kadar dikkat çekici bir dönüşüme girdi. Tasarımcılar ve markalar, akıllı kıyafetlerden yüksek teknolojili aksesuarlara kadar yaratıcılığın ve yenilikçiliğin sınırlarını zorluyor, moda-teknoloji birleşiminde yeni bir dönemi başlatıyor. Ortak hedef, yaşama katkı sağlayan kıyafetler yaparken doğa ve insanlıkla uyum içinde olmak.
Benim de bu yolda bugüne kadar içerisinde yer aldığım ve almaya devam edeceğim proje bulunuyor. TÜBİTAK ile birlikte geliştirdiğimiz Antarktika’da görev yapan Türk bilim insanlarının koruyucu kıyafetlerini tasarlamak, son dönemde bu alandaki en heyecan veren projelerden biri oldu.
Bu konuda çalışan, sizin de beğendiğiniz tasarımcılar var mı?
Bu alanda çalışma yapan herkes, bence yeni moda parametrelerine ilham veriyor. Pauline van Dongen, Anouk Wipprecht gibi teknoloji ve modayı birleştiren isimler, son dönemde bana en çok ilham verenler arasında.
Sizce moda dünyası, hızlı modadan sıyrılıp sürdürülebilir modaya geçişi gerçekten sağlayabilecek mi? Çabalardan umutlu musunuz?
Evet, elbette. Bu, moda endüstrisinin çevresel ve sosyal etkilerini azaltmak için önemli bir adım olacaktır. Bu geçişin gerçekleşmesi için hem kullanıcıların hem de moda endüstrisinin bir dönüşümden geçmesi gerekiyor. Kullanıcılar, sürdürülebilir modaya yönelik taleplerini artırarak moda endüstrisini bu yönde harekete geçmeye yöneltebilir. Moda endüstrisi ise sürdürülebilir üretim süreçlerini benimseyerek ve sürdürülebilir modaya yönelik koleksiyonlar sunarak, bu geçişe öncülük edebilir. Bu konuda yapılan yatırımlardan umutluyum. Moda endüstrisi, son yıllarda sürdürülebilir modaya yönelik önemli adımlar atmaya başladı. Bu alanda çalışan tasarımcıların sayısı artıyor ve moda markalarının sürdürülebilirlik taahhütleri çoğalıyor.
Tabii ki bu geçişin kolay olmayacağını da biliyorum. Hızlı moda, moda endüstrisinin temel unsurlarından biri haline geldi. Bu nedenle, bu alışkanlığın değişmesini sağlamak için zaman ve emek gerekecek. Ancak, sürdürülebilir modanın, geleceğin moda endüstrisi olduğuna inanıyorum. Bu alandaki emek ve yatırım, daha yaşanabilir bir dünya için önemli bir adım olacaktır.
Moda dışında sürdürülebilirlik kavramı hayatınızın nelerine dahil?
Sürdürülebilirlik, benim için sadece modayla ilgili bir kavram değil. Hayatımın her alanında sürdürülebilirliği göz önünde bulundurmaya çalışıyorum. Atık ve enerji yönetimleri, sürdürülebilir ulaşım tercihleri bunlardan sadece bazıları.