Şu zamanda çok tartışılan iki mesele: İktisat ve din.
“İktisat” meselesi… Reis beyimiz, Saray bakanlarını toplayıp üç saat, üç buçuk saat muhavere ettikten sonra, Saray’ın baş danışmanların hazırladığı pembe ufuklar nutkunu atıyor. Sizi ilgilendiren nutuk sonunda müjde kabilinden bal damlattığı sözleri. Ballı sözler bazen nutuk arasına da karıştırılıyor ki, “müjde bekleyenler” nutkun tamamını dinlesinler. Propaganda Bakanlığımız bu hususta çok usta. Bütün haber kanalları “zenginliğimizin” anlatıla anlatıla bitirilemediği Reis Beyimizin nutkunu vermekle mükelleflerler. Nutku dinlerken “Biz neymişiz be!” diyorsunuz, bir heyecan sarmalıyla gaşyoluyorsunuz ama, sonra kendinize geldiğinizde, gerçekler beyninize üşüşüyor ve yeise düşüyorsunuz.
“Din” meselesi… “Medrese dini” mi yoksa “Kur’ân-ı Hakîm” dini mi, diye sorgulatan döneme girdik. Bunda “Laiklik” deyip dinin de insan haklarının da içini boşaltan kesimin vurdumduymazlığı, inançları sorgulaması ötesinde dudak bükmesi bizi ister istemez, din olsa da olur olmazsa da olur diyenlerle, “din”, köhne medrese eğitiminden geçen tarikatlarda, cemaatlerde, zırcahil şıhların/şeyhlerin/şeflerin ağzından çıkan söz demek diyenler safına götürmüştür.