Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın pazartesi günü Marmara Üniversitesi’de yaptığı “Modern Lawrance’lar var” açıklaması dünya basınında da tartışma yarattı.
Wall Street Journal gazetesinin eski İstanbul büro şefi Marc Champion, ‘Arabistanlı Erdoğan‘ başlıklı bir makalede, ”Erdoğan, siyasi tartışmayı kendi lehine değiştirmek için aşırı uçların yarattığı şoku kullanmakta uzman. Bu şekilde, dünyanın geri kalanı şaşkınlık ve zaman zaman dehşet içinde izlerken, seçmen tabanını canlandırıyor” yorumunu yaptı.
‘Gazeteciler de Lawrence…’

Fotoğraf: DHA
Erdoğan’ın “100 yıl önce Osmanlı’yı yıkmak için Arap görünümlü İngiliz Lawrence’lar vardı. Bunlar bugün de var. Din adamı görünümünde, hizmet eri görünümünde, gazeteci-yazar görünümünde, hatta ve hatta terörist görünümünde yeni Lawrence’ların bölgeyi ateşe atmak için çabaladığını görüyorsunuz” sözlerini hatırlatan Champion, şu soruyu yönetiyor: “Öyleyse bu modern dönemin Batılı işgüzarları kimler ve ne yapmaya çalışıyorlar?”
“Tabii ki Erdoğan’ın din adamı ifadesini kullanarak kast ettiği kişi, siyasi bir savaşa girdiği ABD’de yaşayan vaiz Fethullah Gülen. Teröristlerse PKK’lı Kürtler ve Kobani’deki YPG” diyen Champion’a göre, bu ‘formül‘ beş yabancı gazetecinin Kobani’ye destek eylemlerinde gözaltına alınışının üstünü örtmek için de kullanıldı.
Champion, Bloomberg sitesinde yayımlanan yazısında Erdoğan’ın “Basın özgürlüğü diyerek, bağımsızlık savaşı ya da cihat diyerek Sykes-Picot anlaşmaları yapanlar var. Türkiye Cumhuriyeti, bu coğrafyanın huzur ve istikrarını sağlayacak yegane ülkedir” sözlerini de hatırlatıp, bu açıklamadan şu iki mesajı çıkardığını yazdı:
‘Halife gibi’
”Bu mesajlardan ilki şu: PKK’nın yeni bir Kürt devleti için Türkiye’den toprak talebinden uzun süre önce vazgeçmiş olmasına rağmen, Erdoğan bu hedefin halen var olduğuna ve Kürtlerin IŞİD’le mücadelede ABD için güvenilir bir müttefik olması halinde örgütün bunu başaracağına inanıyor.
İkinci mesajsa şu ki, Erdoğan, Türkiye’yi Ortadoğu’nun organize edici gücü haline getireceğine dair görkemli planlarına gerçekten inanıyor. Nihayetinde son halifeler olan Osmanlı sultanları, bugün İŞİD’in eski halifeliğin çirkin bir parodisini inşa etmeyi planladığı bölgeyi yönetiyordu. Dolayısıyla, Beşar Esad’a karşı Sünni isyancıları desteklemelerine rağmen IŞİD’e karşı savaşta ABD’ye katılan Suudi Arabistan ve Katar’ın aksine, Türkiye koalisyonun kendi politikalarını ve önceliklerini izlemesinde ısrarcı. Bu da, Esad, PKK ve Suriye’deki uzantılarına saldırmak anlamına geliyor.”
Champion’a göre, bu sonuçların her ikisi de, ‘Türkiye’nin yakın zamanda IŞİD karşıtı koalisyona elle tutulur destek vermeyeceğinin‘ göstergesi.
‘Dünya dehşet içinde izlese bile…’
Amerikalı yazar, ‘modern Lawrence‘lar ifadesinin ‘faiz lobisi’ni ya da Gezi Parkı eylemcilerinin ‘terörist‘ ilan edilmesini hatırlattığını vurgulayarak, ”Erdoğan, siyasi tartışmayı kendi lehine değiştirmek için aşırı uçların yarattığı şoku kullanmakta uzmanlaştı. Bu şekilde, dünyanın geri kalanı şaşkınlık ve zaman zaman dehşet içinde izlerken, seçmen tabanını canlandırıyor” ifadesini kullandı.
‘Anlattıkları anlamlı olmasa da olur’
”Erdoğan’ın anlattıklarının anlamlı olmasına gerek yok; bunlar destekçileri arasında ve Erdoğan’ın kendi inancında karşılık bulan siyasi bir anlatının parçası” diyen Champion, yazısını şu sözlerle noktalıyor:
“Fakat bu açıklamaların sonucunda oluşturulan politikalar bölücü ve yıkıcı oluyor; toplumun, kurumların ve ittifakların dokusunu yavaş yavaş zayıflatıyor. Bunlar, Ortadoğu’ya barış getirmek bir yana Türkiye’ye kargaşa getireceğe benziyor.”