SEÇİL TÜRESAY
secilturesay@diken.com.tr
Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin cinsiyet eşitliği için başlattığı dayanışma hareketi ‘HeForShe’ye Kasım 2018’de dahil olan Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü etkinliğinde, geleceğin umudu altyapı sporcularının yanısıra Türk spor tarihine adını yazdıran özel kadınlar da vardı. Onlardan biri 1992 Barcelona Olimpiyat Oyunları’nda, judoda 48 kiloda üçüncü olarak Türkiye’ye olimpiyat madalyası getiren ilk kadın sporcu Hülya Şenyurt’tu.

Faruk Ilgaz Tesisleri’ndeki etkinlikte, kısa bir videoyla başarıları konuklara anımsatılan Şenyurt, Diken’in sorularını yanıtladı.
Annesi ev kadını, babası Almanya’da işçi olan Ordulu Şenyurt, 1986’da, 13 yaşındayken, okuldaki seçmelere katılıp judoyla tanışmış. O dönem Türkiye’de ‘judogi’ (judocuların giydiği kıyafet) olmadığını o nedenle annesinin şeker çuvalından diktiği kıyafetle antrenmanlara başlamış.
“Türkiye’de o yıllarda judogi bulmak zordu, bulunsa da pahalı bir şeydi. Rahmetli annem bana, ‘Kızım üzülme ben sana şeker çuvalından dikerim. Markasını da bacağına saklarım görünmez’ dedi ve onun sayesinde ilk judogime sahip oldum” diyen Şenyurt, gözlerinden yaş akarak başarılarında annesinin desteğinin önemini anlatıyor. Ve, ‘hakiki judogisi’ne 1989’da turnuvalara katılamaya başladığında sahip olduğunu ekliyor..
Üç kız kardeşi bulunan Şenyurt, Ordu’da fındık topladıkları günleri anımsarken, annesi Fatma Şenyurt’un “Fındık toplamak da antrenman yerine geçer” diyerek kendisini motive ettiğini, babası Rahmi Şenyurt’tan da büyük destek aldığını söylüyor. “Bana asla, ‘Ne işin var judoyla’ gibi laflar etmediler. Onların desteği bana hep güç verdi” diyerek anne-babaların itici gücünün sporcu olmak isteyen çocuklar açısından ne kadar önemli olduğunu altını çiziyor.
Babasına fabrikadaki şefi, ‘Hülya Şenyurt’u tanıyor musun’ diye sormuş
1990’da Avrupa ikincisi, 1991’de Avrupa Gençler Şampiyonu olan Şenyurt, 1992’de Olimpiyat Oyunları’nda bronz madalya aldığı günün ertesi günü babasının iş yerinde yaşadığı diyaloğu ise şöyle anlatıyor:
“Ben 19 yaşındayken Olimpiyat Oyunları’nda bronz madalya aldığımda ertesi gün, babamın fabrikadaki şefi yanına gitmiş ve ‘Herr Şenyurt (Bay Şenyurt) bir Türk kızı Barcelona’da üçüncü oldu. Soyadı Şenyurt, tanıyor musun’ diye sormuş. O da büyük bir gururla, ‘O benim kızım’ demiş.”
Sporu bıraktıktan sonra 19 Mayıs Üniversitesi’nde eğitimini tamamlayan Şenyurt, 2012-2016’da Ümit Milli kadın judo takımının antrenörlüğünü yapmış ve öğrencileriyle çok sayıda uluslararası turnuvaya katılmış.

Memleketi Ordu’da beden eğitimi öğretmenliği yapan Şenyurt, iki yıldır Ordu Büyükşehir Belediyesi’nin judo takımını çalıştırıyor. Kendini geleceğin judocularını yetiştirmeye adayan Şenyurt, 162 sporcuyla çalıştıklarını söylerken, Fenerbahçe Spor Kulübü’ne kendisini hatırladıkları için teşekkür etmeyi de ihmal etmiyor:
“Bu tür etkinlikler, hatırlanmak şevk veriyor. Başarılı sporcuların topluma anımsatılması çok önemli bir hizmet. O nedenle Fenerbahçe’nin tavrını çok önemsiyorum. Çoğu arkadaş sporu bırakınca beden eğitimi öğretmenliği yapıyor bu da çok önemli bir iş ama potansiyeli yüzde yüz değerlendirilmiyor ve unutulup gidiyor. “

Bazı isimlere federasyonlar tarafından ‘siyasi görüş ayrılıkları’ nedeniyle görev verilmediğini dile getiren Şenyurt, eğitim sisteminin sporcu olmalarını önünü açmadığının altını çizerek, “Sistem spora entegre olmalı” diyor.
‘Tesis sorunu var, daha geniş kapsamlı tarama yapılmalı’
Gürcistan, Kosova gibi nüfusu Türkiye’den az ülkelerin judoda şampiyon çıkardığına dikkat çeken Şenyurt’a göre bu ülkede de daha fazla madalya alacak potansiyel var. Ancak, tesis sorunu ve yeterli ölçütte tarama yapılamaması nedeniyle judoda istenilen noktaya gelinmiyor.
Stadyumların, amatör branşlar göz önüne alınarak çok amaçlı tasarlanmasının gerektiğini düşünen Şenyurt’a göre sporcu taraması daha geniş nüfus kitlelerine yayılarak ve branş odaklı yapılsa geleceğin şampiyonlarını keşfetmek kolaylaşır. Sadece devletin değil kulüplerin de farklı spor branşlarına yatırım yapması da önmeli.

“Gençlik spor müdürlükleri seçme yapıyor. Ancak, yeterli olmuyor. Gerekirse kasaba kasaba, köy köy gezip tarama yapılsa eminim sadece judoda değil çok sayıda diğer sporda şampiyonları olur Türkiye’nin” diyen Şenyurt, judoyu, ‘yaşama saygı’ felsefesini güden bir spor olduğu için seviyor.
Judonun, karate ve tekvando kadar ‘rating’i olmamasından yakınan Şenyurt, “Spor, çocuk ve gençler için kötü alışkanlıklardan uzak durmalarını, enerjilerini boşaltmalarını sağlayan bir araçtır. Judo özelinde konuşursak kişisel gelişime büyük katkısı olan, empati yeteneğini geliştiren, sadece rakibe değil her şeye yani yaşama saygıyı öğreten bir spordur” diyor.
Yukarıda anlattığı felsefeyi yaşam biçimi haline getiren Şenyurt, Ordu’daki öğrencilerinin Türkiye’deki turnuvalarda başarı kazanmaya başladıklarını, gelecekten umutlu olduğunu belirtiyor. Ve, gücü yettiği sürece Türk sporuna ve judoya hizmet etmeye kararlı olduğunun altını çiziyor.