FATİH TUNCER
Bu yıl 73.’sü dağıtılan Altın Küre Ödülleri geçmiş yılların aksine hayli sönük kaldı. Ödül programı sanki Beyaz Show’dan hemen sonra yayına girmiş gibi bir sessizlik içinde başladı ve bitti.
Alışılagelmişten farklı olarak Altın Küre’nin Kate Winslet’in kabul konuşmasında yaptığı korkunç şaşırmış rolünü saymazsak skandalsız geçmesi bu sessizliği can sıkıcı bir hâle bile soktu.
Müzmin kaybeden Di Caprio’nun ödülü ses getirmedi
Gecenin genel seyrine hâkim olan bu sessizlik sanki ödül tercihleri ve bu tercihlerin doğuracağı gürültü ve ilgiyle kapatılmaya çalışılmış gibi.
Oscar Ödülleri’nin müzmin kaybedeni Leonardo DiCaprio’nun dramada en iyi aktör dalında aldığı ödülün dahi yeterince ses getiremediği düşünülürse Altın Küre açısından sonuç hüsran oldu. Gecenin istenmeyen akraba ziyaretine benzeyen atmosferinden dışarıya taşan yegâne enstantane DiCaprio’nun her gün vapurda, metroda yaşanan ‘sürtüşme’lere verilen ifade oldu.
Söz konusu ‘viral’ denemesinin kaybetmeye mahkûm karakteri ile The Revenant’taki ‘Hugh Glass’ canlandırması şairane bir zıtlık oluşturmasa da geceden ilham verici tek manzara bile çıkmadı.
Sylvester Stallone’un en iyi yardımcı aktör dalında kazandığı ödül tüm güzel esprilerini Amerika’daki başkanlık yarışına harcamış olan konuşmacaların yüzeyselliğinde boğulan geceye küçük bir anlam kattı. Ödül törenini izleyenlere bundan beş yıl sonra kendilerini nerede gördükleri sorulsa muhtemelen Leonardo DiCaprio ile Sylvester Stallone’nin kazandığı ödülleri hatırladıklarını söyleyeceklerdir.
Jim Carrey ve hayal kırıklığı
Televizyon yapımlarında dağıtılan ödüller drama dalında en iyi aktris dışında hayli isabetliydi. Viola Davis’in ‘How to Get Away With Murder’daki unutulmaz performansının ödüllendirilmemesi Emmy ile Altın Küre arasındaki ‘ayaklar baş olmasın’ geriliminden kaynaklanıyor gibi görünüyor.
Jim Carrey’nin hipster evreninde dahi korkunç bulunacak sakalları ve ölümcül gamsızlığıyla komedi dalında en iyi film ödülünün ‘The Martian’a gittiğini ilan etmesi her ikisinin de tam manası ile komik bulunamayacağı düşünülürse manidar bir tercihti. Tüm güzel hatıraların Bill Cosby örneğinde olduğu gibi aslında bir canavar çıktığı 2010’larda yılın ilk hayal kırıklığını Jim Carrey ile yaşamak hüzünlü oldu.
2015’te Tina Fey ve Amy Poehler’in yaptığı muhteşem sunumun, ‘Common’ ismiyle bilinen Lonnie Rashid Lynn Jr.’ın yaptığı ilham verici konuşmanın ardından 2016’dan iyi bir gece beklemek haksızlık olurdu fakat bu denli güzel işlerin yapıldığı bir yılda bu kadar sönük bir gece de yaşanmamalıydı.
Ödül törenlerinin hayatımızdaki öneminin giderek azaldığı, herkesin kendisi olmasa bile bir tanıdığının ödül kazandığı ‘Yeni Düzen’de ödül gecelerinden ilham bekleyenler için çıkış yolu görünmüyor.
Güzellik yarışmalarından muhafaza edilmiş, Eurovision’da ortaya çıkması muhtemel değerli yalnızlık duygusundan arındırılmış Türkiye’de ödül törenleri artık yarışma-dramalardaki jürilerin ‘Açlık Oyunları’ndan fırlamış mimikleri ve Whatsapp’a karşı ‘son kale’ SMS oylamaları demek.