Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Devletin en üst konumundaki kurumun daha alttaki birimlere örnek olmak adına bilakis bu kurallara öncelikle uymaya çalışması gerekirken, tam aksine, “bu kurallar diğer idarelere uygulansın ama bana uygulanmasın! Ben hiçbir yasal kurala tabi olmadan istediğimi paşa keyfime göre yapabileyim!” yaklaşımı içinde olması herhalde ancak Orta Doğu kültüründe olacak bir şey. Demokratik Batı kültürünün hiçbir biçimde kabul edebileceği ve tolere edebileceği bir şey değil.
Hatta bir tür “paralel hukuk” girişimi! Oysa evrensel hukukta kabul gören “hukuk devleti” dediğimiz kavram, öncelikle hukuk kurallarına devlet yöneticilerinin tabi olmasını gerektirir. Devletin yani devlet yöneticilerinin öncelikle hukukla bağlı olması, hukuk kurallarına tabi olmayı vatandaşlardan da talep edebilmeleri için meşru bir zemin sağlar. Devletin en üst konumunda olanların hukuk kurallarını sadece halkın ve alt kesim idarecilerin uymaları gereken ama kendilerinin uyması gerekmeyen bir şey olarak algılamaları devlet idaresinin demokratik meşruiyetini ciddi biçimde zedeler. Demokrasinin ve hukuk devletinin bilinen tüm asli kurallarının köküne kibrit suyu dökmek anlamına gelir.
Demokrasinin artık “şeklen” bile korunmasından vazgeçildiği izlenimi verir. 1940’lardan bu yana ülkenin yalpalaya yalpalaya da olsa ilerlemeye çalıştığı demokrasi ve hukuk devleti yolculuğunda çok ciddi bir gerileme ve tökezleme örneği de oluşturur. Aynı salonda alt personeli yemeğe davet eden yöneticilerin, personele en ucuzundan tabildot yemek yedirip, gözleri önünde kendilerine en lüksünden kebap söyleyip yemeleri neyi çağrıştırırsa bu da onu çağrıştırır!