TÜGVA etrafındaki kadrolaşma tartışmaları da tehlikeyi riski gündeme getiriyor. Bu tartışmalarda gündeme gelen Silahlı Kuvvetler, silah gücü ve gelenekleri itibariyle en riskli kurumu oluşturuyor. Bunun da altını aylardır çiziyorum.
Dikkat buyurun:
Hulusi Akar, 2020 Ağustos ayı sonunda 2016 sonrası TSK’ya alınan (elbette artık jandarma hariç) yeni personel rakamını 93 bin 327 olarak açıklıyordu. Bu açıklamayla ordunun darbe sonrası uzaklaştırdığı personelin 5 katını işe aldığı görülüyordu. Yeni personelin yüzde 70’inin, yaklaşık 65 bininin uzman ve sözleşmeli personel, 28 bin askerin ise subay ve astsubay olduğunu yine Akar söylüyordu. Ekleyelim: Mevcut subayların 15.000’i Akar öncesi dönemde, çeşitli üniversite mezunlarından toplandı ve 6 aylık kursla birliklere gönderildi.
Bu askerler ordu bünyesine, Sınav, güvenlik soruşturması (ideolojik denetim), mülakat (siyasi denetim) esasına göre alındılar. Mülakatları kimler yaptı? Orduya kimler alındı? Kim bu askerler? Bunlar karşımızda dev bir sual olarak duruyor.
TÜGVA bir ipucu sunuyor.
Bugün, ordu bünyesi içinde farklı eğilimlerin bulunduğunu düşünmemek için hiçbir neden yok.
Diğer kurumlarda da benzer bir tablo olmadığı söylenebilir mi?