Daha önce Şii alanda yaşanan, İran devletinden Lübnan Hizbullahı’na kadar değişik biçimlerle meydana gelen zıplama, şimdi Sünni alanda harekete geçmiş görünüyor.
Sadece siyasi hareketler açısından değil, siyaset sosyolojisi açısından da bölgenin (Sisi darbesinin açtığı paranteze rağmen) 1970’lerin sıkça diktatörlüklerle iç içe geçen seküler evresinin tarihsel açıdan kapandığı ortadadır. Tunus, Mısır, Suriye, Irak gibi ülkelerde yaşananlar, Körfez’deki mutlakiyetçi rejimlerin tedirginliği bu tablonun açık göstergeleridir.
21. yüzyıl bu bölge için diğer temel meselelerin yanında, bu değişimin de sonuçlarıyla iç içe yaşanacaktır.
Tarihin akışı bu istikamettedir.
Türkiye’nin politikaları bu noktada esas olarak demokrasi, çoğulculuk istikametindedir ve doğrudur. Bu esas Türkiye’yi şu ya da bu aşamada haklı ve kazançlı çıkaracaktır.
Sorun şüphe yok ki Kürt meselesinde karşımıza çıkıyor. Özellikle Rojava’yı Türkiye Kürtlerinden uzak tutmak, PKK’nın Türkiye dışında siyasi bir alanın oluşmasını engellemek arayışı, Türkiye’nin zaman zaman tarihin akışını görmesini de engelliyor. Dahası Kürt sorununu sadece PKK’ye indirgemeye, siyasalın ardındaki toplumsal faktörü azımsamaya itiyor.
Son gelişmeler Davutoğlu-Demirtaş görüşmesi, Salih Müslim’in Türkiye’ye gelişi, Davutoğlu’nun Kobeni’nin düşmesine müsaade etmeyiz sözleri farklı bir kapının açılabileceğine de işaret etmektedir.
Dün gece Kobani’den gelen haberler uyarıcı ve ürkütücüdür.