Türkiye’de sık yaşanır. Siyasi hayatta, siyasette ne zaman devlet ve şahıs meseleleri, toplum siyaset ilişkilerinin toplumsal siyasetin önüne geçse; iç sorunlar, iç dinamikler ikinci plana düşer. Devlete ve şahsa bağlı endeksli siyaset algısı doğallaşmaya başlar. Buna bağlı bir saflaşma yaşanır. Toplumdaki görüşler kutuplaşır, kutuplar homojenleşir.
Hele bir de Türkiye gibi, toplum, siyaset ve özgürlükler alanının her şeye nağmen hala sınırlı olduğu bir toplumda bu tablo daha da koyulaşır.
Koyulaşınca da asli sorunlar unutulur.
Herkesin figüran olacağı bir güç oyunu yaratılır.
Sıcak toplumsal sorunlar, özgürlük, demokrasi, vatandaşlık, yoksulluk sorunları bile bu güç arayışına kilitlenir; beteri alabildiğince bu sorunlar, durumlar, aktörler sil baştan ele alınıp tanımlanmaya çalışılır.
Zira fayda kartları yeniden karılır.
Siyasi partilerden gazetelere, yazarlardan devlet birimlerine kişilerin ve kurumların çıkarlarından hareketle aldıkları pozisyonlar ile yaptıkları güç analizleri birbirine karışır.